Bozkır sanatı, bronz çağından başlayarak Moğolistan’dan Romanya’ya dek uzanan Avrasya bozkırlarında yaşamış göçebe halkların sanatsal üretimlerini belirten deyim; bu halklar İran ile Akdeniz yöresi arasında olduğu kadar, Çin ve İran arasında da köprülük etti. Bozkır sanatının özelliği, hayvanları konu alan üslubudur Kullanılan tüm eşyalar üzerinde (koşum takımları, silahlar, mutfak eşyaları mücevherler) gerçek ya da düşsel hayvanların tasvirleri vardır. Bu hayvanlar (geyikgiller, atlar, yabandomuzları, kaplanlar, alıcıkuşlar) ayrı ayrı ya da toplu biçimde betimlenmıştir. iki ya da daha çok hayvanın dövüşlerinin sergilendiği sahneler ise özellikle kemer tokaları üzerinde çok sık rastlanır.
Bozkır sanatının ortaya çıkış tarihinin tam olarak aydınlatılamamış olmasına karşın, bazı öğelerinin Sibirya’da İ.Ö. III. binyılda yaşayan kabilelere kadar uzandığı görülür. Bozkır halkları, özellikle İ.Ö. VII. yy’dan başlayarak, zengin sanat ve uygarlıklar geliştirmişlerdir.
Bu sanat ve uygarlıkların bir halktan öbürüne önemli ölçüde değişmesine karşın, sonuçta bozkır sanatında bazı ortak ana özellikler ayırt edilebilir. Bunun başlıca nedeni, göçebelerin zenginliklerini hep birlikte taşımak zorunda olmalarıdır: Bu yüzden de sanat yapıtları hep, sahibinin üstüne giyebileceği ya da mücevher, silah, kupalar, kaseler gibi kolayca taşıyabileceği nesneler olmak zorundaydı; en yaygın süsleme öğeleri de doğal olarak doğada sürekli iç içe oldukları hayvan motifleriydi. Bu görkemli sanat parçalarını ortaya koyan göçebe topluluklar, sonunda ilişkide bulundukları daha gelişmiş uygarlıkların, özellikle de eski İran, eski Yunan ve eski Çin uygarlıklarının etkisinde kalmışlar ve bozkır sanatı ortadan kalkmıştır.
Bozkır sanatının en güzel örneklerini İskitler geliştirmişlerdir. Yaklaşık olarak İ.Ö. VII. yy.-İ.Ö. IV. yy. arasında Tuna’nın aşağı kesiminden Altaylar’a ve Ural boylarına kadar uzanan bozkırlarda yaşayan İskitlerden kalma en ünlü mücevherler arasında Kuzeybatı Kafkasya’da bulunan altın geyik (Ermitaj müzesi, Petersburg), Kazakistan’da Çiliktin vadisindeki Altın Kurganlar’da bulunan altından yapılmış yatar durumda küçük kediler ve geyikler, küçük akbabalar (deriden sadaklarını süslemek için kullanıldıkları sanılmaktadır) sayılabilir.
Bozkır Kültüründe İktisadi Hayat, At ve Koyun
Türk Kültürünü ve Türk Tarihini iyi analiz edebilmek için Türkler’in yaşadığı coğrafyanın bilinmesi gerekir. Bu coğrafyanın önemli iki hayvanı olan At ve Koyun Türklerin, ekonomi anlayışını ve iktisadi hayatını da şekillendirmiştir
Bozkır Türk ekonomisinin esasını, yüksek ovalar ve yaylalar olan Bozkır coğrafyasının iklim şartlan icabı, çobanlık ve hayvan besiciliği teşkil ediyordu. Yetiştirilen hayvanlardan Türk sosyal ve kültürel hayatında büyük ehemmiyetini belirttiğimiz attan sonra koyun geliyordu.
Tarihi M.Ö. 2500’lerde başlatılan Afanasyevo kültürüne koyun kemiklerinin at kalıntıları ile birlikte görülmesine karşılık, Aral gölü Bozkır havalisinin daha önceki kültürünü vasıflandıran, Harezm’deki Kelteminar kültürü (M.Ö. 3000)’nde yaban domuzu, geyik ve kaplumbağa kemiklerinin meydana çıkması, fakat koyun ve sığır izine rastlanmaması576 dikkate değer. Demek ki, koyun ile atın insan hizmetine girmesi zamanlan arasında bir paralellik vardır.
M.Ö. 3000 başlarından itibaren Orta Doğu, Mısır ve Doğu Akdeniz bölgesinde tarım, hayvancılık ve maden kullanılışından meydana gelen kültür birliklerinin geliştiği, fakat halkı “henüz balıkçı ve avcı durumunda olan” Bozkırlarda hayvan besleyiciliğine dayalı ekonomi sisteminin, daha sonraları (2500’ler) güneyden gelen tesirlerle başladığı ileri sürülmekte ise de377, işaret edilen bölgeden kuzeye doğru bir kütle göçü görülmediğinden böyle derin bir kültür tesirinin mevcut olabileceğine ihtimal verilmemektedir. Bunun yanında, ehlî hayvanlar sırasında koyun ile öküz ve domuzun bir arada dikkate alınması herhalde doğru değildir. Bu hayvan kalıntılarının herhangi bir kültür tabakasında yan yana bulunması ile o hayvanların ehlîleştirilme yerleri ve zamanları ayırt etmek gerekir.
Mesela öküz, Bozlar hayvanı değildir; sulak, verimli, çiftçilik yapmağa elverişli sahalarda oturanlar için ehemmiyetli bir hayvandır, fakat Bozkırlı’nın işine pek varamaz. Bu sebeple öküz, Bozlar iktisadiyatında faktör olarak görünmez. Bütün ağır hareketli, kocabaş hayvanları böyle saymak mümkündür. Domuzun ise, hiç olmazsa ekonomik hayatın başlangıcında, Türk Bozkırları ile alakası olmamıştır.
Türkler -Avrupa bölgelerindekiler dahil tarihleri boyunca yâni İslâmiyet’ten önce dahi, hiç domuz beslemedikleri gibi, etini yemekten de hoşlanmamışlardır. Ehli hayvan besleyiciliğin ilk safhasında domuz, Tunguz ve Moğollara: öküz, inek, manda vb. İndo-Germenlere; deve çöl kavimlerine; at ve koyun Türklere ait görünmektedir. Bu bakımdan, Afanasyevo-Andronovo kültüründe at ve koyun kemiklerinin bir arada bulunması daha manalı bir duruma girer ve böylece Türk Bozkırlarının başlangıçtaki ekonomik bünyesi de ortaya çıkmış olur. Ayrıca Hun çağına âit Bozkır “hayvan üslûbu” tasvirlerinde öküz, inek, boğa, manda gibi hayvanların ve ehli domuzun yer almaması dikkat çekicidir. Tabiatıyla daha geç devirlerde Türk Bozkırlarında at ve koyun sürüleri yanında sığır, katır, deve vb. sürüleri de vardı.
Kaynak: İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü