Cenaze gelenek ve göreneklerimiz nelerdir? Ülkemizin hemen hemen her yerinde cenaze ile ilgili olarak benzer gelenekler, görenekler adetler uygulanır.
Ölüm, hayatın tabi sonucudur. Her canlı gibi insanlar da doğar, büyür ve ölürler. Bütün milletlerin kültüründe, hayatın son geçiş safhası ölümle ilgili gelenekler oluşmuştur. Türk kültüründe de halkın benimsediği davranış kalıplarıyla İslamiyet kurallarının birleşmesi sonucunda zengin bir ölüm geleneği ortaya çıkmıştır.
Türk insanı, ölümü doğum gibi normal karşılar, Kendini her an ölüm olayına hazırlıklı hisseder. Şu atasözlerimiz, insanlarımızın ölüm hakkındaki düşüncelerini en güzel şekilde anlatmaktadır.
- Ölüm dirim (kalım) bizim içindir.
- Ölümün vakti saati olmaz.
- Ölüm geliyorum demez.
- Ecel aman vermez.
- Ecele derman olmaz.
- Ecele çare bulunmaz.
- Ecel geldi cihane Baş ağrısı bahane.
- Çok yaşa, az yaşa Akıbet gelir başa.
- Ölüm hak, miras helal
- Ölenle ölünmez.
Diğer yandan Türk insanının ölümle ilgili ortak dileği “Üç gün yatak, dördüncü gün toprak” atasözünde ifadesi bulmuştur. Uzun süren hastalıklar, felç (yatalak olma) hiç arzu edilmez. Şehit olarak ölmeye ise büyük değer verilir.
Şehitlerin cennete gidecekleri, İslamiyet’in temel esasları arasındadır.
Yaşlılar, orta yaşlılar duygu ve düşünce olarak kendilerini ölüme hazırlarlar, Cenaze masraflarını bankaya yatıran, kefeni satın alıp bir sandığa koyan, hatta mezar yerini satın alan, mezar taşını yaptıran ve vasiyetini hazırlayanların sayısı oldukça fazladır.
Vasiyet yazılı veya sözlü olabilir. Türk insanı vasiyetin yerine getirilmesine çok önem verir. Vasiyet eden kişi genellikle borçlarını, alacaklarını söyler. Nereye, nasıl gömülmek istediğini belirtir. Çocuklarına nasihatlerde bulunur. İyi geçinmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını, eşi sağ ise ona iyi bakmalarını ister. Mirasının neler olduğu ve bunun nasıl kullanılması gerektiğini de anlatır. Türk kültüründe vasiyet yoluyla mal dağıtımı yoktur. Sadece, mirasın üçte biriyle ilgili olarak vasiyet eden kişi bazı tasarruflarda bulunabilir. Namaz ve oruç borçları için yoksullara para bırakabilir, hayır kurumlarına bağış yapılabilir. Mirasın üçte birini aşan vasiyetler dinen yerine getirilmez. Medenî Kanun’a göre mirastan hak sahipleri eşit olarak yararlanırlar. Kız erkek çocuk ayırımı kesinlikle yapılmaz.
İnsanın nerede, ne zaman, nasıl öleceği bilinmez. Bununla beraber bazı hastaların ölüme adım adım yaklaştığı belli olur. Doktorlar, bu gibi durumlarda hastanın yakınlarına onu kaybetmeye hazırlıklı olmalarını söylerler. Ölümcül hastaları yakınları, dostları, iş arkadaşları son defa ziyaret ederler. Öleceğini hisseden hasta, bu ziyaretlerde bir çeşit vedalaşır, haklarını helal etmelerini ister, hataları için bağışlanmasını diler. Buna “helalleşme” denir. Ziyaretçiler, hastaya “helal olsun” derken, onun da kendileri üzerindeki haklarını helal etmesini isterler. Ölümcül hastalar yakınları tarafından yalnız bırakılmazlar.
Hastada ölüm alametleri görüldüğünde mümkünse abdest aldırılır. Sağ tarafına yatırılarak yüzü kıbleye çevrilir. Ağzına su veya varsa Zemzem suyu damlatılır. Baş ucunda Yasin ve Rad süresi okunur. Yakınlarından biri sık sık Kelime-i Şehadet getirir, hastanın da getirmesini ister. Bu telkin yapılırken bağırılmaz, hasta, “sen de söyle” diye zorlanmaz.
Son nefesini veren kişinin göz kapakları elle sıvanarak kapatılır. Çenesi çekilip baş üzerinden bir bezle bağlanır. Elleri, kolları da vücudunun iki yanına konur. Başı kıbleye dönük şekilde başka bir yatağa (Rahat Yatağı) alınır. Üzeri temiz bir çarşafla örtülür. Karnının üzerine, şişmemesi için bıçak, makas veya demir konur. Odanın pencereleri açılır, elektrikler yakılır. Buhur yakılarak gezdirilir veya güzel kokular serpilir. Ölünün baş ucunda bağırarak ağlanmaz. Aşırı ağlamalar, dövünmeler İslamiyet’te Allah’a isyan kabul edilir. Yıkanmadıkça ölünün yanında Kur’an-ı Kerim okunmaz. Bir müezzin, imam veya akrabalardan biri ölüyü bekler.
Ölünün mümkün olduğu kadar çabuk gömülmesi gerekir. Kişi sabahleyin ölmüşse öğle namazına, öğleyin ölmüşse ikindi namazına gömülme hazırlıkları tamamlanır. İkindiden sonra ölenler ertesi gün gömülürler. Cenaze, mutlaka gündüzün gömülür. Uzaktaki yakınlarının cenaze törenlerine yetişmesi için, ölünün hastane morglarında bekletildiği de görülmektedir.
Ölüm olayı, bir yandan çevreye duyurulurken, bir yandan da gömme hazırlıklarına başlanır. Büyük şehirlerimizde belediyeler ve İslam cenaze işleri adı altında faaliyet gösteren şirketler, cenazeyi evinden alıp gömülmesine kadar bütün hizmetleri para karşılığında yerine getirmektedirler. Ölüm olayı, doktor raporuyla belgelenip belediyeden defin ruhsatı alınır.
Ölüler yıkanıp kefenlenerek gömülmeye hazırlanır. İmamlar veya tecrübeli yıkayıcılar bu işi yaparlar. Ölü yıkayıcısının yanında su döken bir yardımcısı da bulunur. Kadınları kadın, erkekleri erkek yıkayıcılar yıkar. Savaşta şehitler yıkanmadan kanlı elbiseleriyle gömülürler. Yıkama işi hastane veya belediyelerin gasilhanelerinde, küçük yerlerde ise evlerin avlulularında teneşir tahtası üzerinde yapılır.
Yıkanan ölünün vücuduna ve kefenine güzel kokması için kokular (gülsuyu, gülyağı, esans, kafuru, misk, karanfil suyu) serpilir. Zemzem suyu da serpilen nesnelerden biridir.
Yıkanan, kurulanan ölü kefenlenir.
Kefenlenen ölü, varsa altındaki kilim veya seccadeye sarılarak yoksa kefenle tabut içine konularak musalla taşına götürülür. Tabutun üzerine yeşil renkli, üzerinde dua yazılı cenaze örtüsü örtülür. Şehitlerin tabutlarına Türk bayrağı örtülmektedir. Yeşil tabut örtüsünün yerine halı, kilim, seccade örtüldüğü de görülür. Daha sonra bu halı, kilim veya seccade ölünün hayrına camiye verilir. Tabutun üzerine ayrıca ölünün cinsiyetini gösteren başörtüsü, şapka-sarık, havlu konması gelenektir. Gelin, genç kız tabutlarının üzerine duvak takılır.