Çivi Yazısının Tarihi Gelişimi

Öğeleri çivi biçiminde olan yazı.

Yaş kil üzerine ucu yontulmuş bir kamışla çizilen çivi yazısı, İ. Ö. 3500’e doğru, aşağı Mezopotamya’daki tapınakların yöneticileri tarafından hesap tutmak için icat edildi. Başlangıçta, bu yazı bir canlıyı ya da nesneyi doğrudan gösteren daha sonra da bu nesneleri karşılayan terimleri gösteren ideogramlar biçimindeydi: IV. binyıl sonlarına doğru çivi yazısında, dilbilgisi biçimlerini göstermek için sesbilgisi işaretleri olarak ideogramlar kullanılmaya başlandı: bu aşamada bu yazıyı icat ettikleri sanılan Sümerler’in dili anlaşılabildi.

Mısır hiyeroglifinden farklı olarak, aşağı Mezopotamya yazısının gelişmesi durmadı. Gitgide şemaya dönüşen bu işaretler sonunda kendi ayırtedici işaretleri olan “çivi” biçimine dönüştü. XXIII. yy.’dan sonra yazıcılar daha çok tek heceli bir dil olan sümercenin yanı sıra bükünler sistemi olan ve ancak fonetik işaretlerle hakkıyla aktarılabilecek olan sami dillerinden akkadcayı da yazıyorlardı; ne var ki, aşağı Mezopotamya’da birçok ideogramın kullanılmasından hiçbir zaman vazgeçilmedi ve bunun sonucunda da karmaşık bir işaret sistemi ortaya çıktı.

Bu işaretlerin çoğu birkaç anlama geliyordu ve yerine göre ideogram, fonetik işareti ya da tamlayıcı (kategorisini göstermek için kimi terimlerin önüne konan ideogram) görevi yapıyordu.

Bin beş yüz yıl boyunca çivi yazısı, henüz yazıları olmayan (ya da daha az gelişmiş bir yazısı olan) ve aşağı Mezopotamya metinlerindeki kültür hazinesine hayranlık duyan Doğu halkları tarafından kullanıldı; fakat her halk bu çivi yazısını kendi fonetiğine uyarlamak zorundaydı ve bunu başarabilmek için de ideogramları bırakıp onların yerine fonetik işaretleri yeğliyordu.

Çivi yazısı en parlak dönemini II. bin-yılda yaşadı Orta Anadolu halkları XIX. yy.’dan XII. yy.’a kadar çivi yazısını kullandılar; bu yazıyla önce asurlu tüccarların getirdiği asurcayı çevriyazısına dönüştürdüler (XIX.-XVIII. yy); daha sonra XVII. yy.’dan başlayarak, Orta Anadolu’ya hâkim olan Hititler hem kendi dillerini, hem de tanrılarına saygı gösterdikleri halkların (III. binyılın Hattileri, Luvi halkı, Pala halkı, Hurriler, Sümer-Akkadlar) dillerini yazmak için çivi yazısını seçtiler. Tel el -Amarna’da bulunan firavun arşivlerinden de anlaşıldığı gibi, XIV. ve XIII. yy’larda krallıklar arasındaki yazışmalar, çoğu zaman kenan dilinden etkilenmiş akkadcayla ve çivi yazısıyla yapılıyordu; öte yandan, ugaritli yazıcılar kendi dillerini çevriyazısına dönüştüren abecelerde çivi yazısı benzeri işaretler yarattılar

I. binyılda Urartu krallığı, önce asur dili, daha sonra urartu dili yazmak için çivi yazısını benimsedi (IX.-VII. yy); Elamlılar, Ahemeni krallarının persçe yazıtları için çivi yazısı benzeri işaretlerden oluşan hece yazısını icat ettiler (VII.-IV. yy). Ancak abecenin ve aramcanın gelişmesi karşısında bu kez akkadca kendi ülkesinde ölü bir dil durumuna düştü; bu nedenle, Babil’ in son yerli krallığının düşmesinden sonra (i. Ö. 539) çivi yazısı yalnızca aşağı Mezopotamya’nın kutsal kentlerinden bazılarında tutunabildkburada da İ.S. I.yy.’a kadar kaideli rahipler ve kâhinler, bu yazıyı kullandılar. Çivi yazısı uzun bir süre unutuldu, XVIII. yy. ve XIX. yy. bilginlerinin bu yazıları çözebilmesi için dehalarını ortaya koymaları gerekti.