Egemenliğin halktan kaynaklandığı yönetim biçimi, siyasal sistem. Bu yönetim biçimine sahip devlet. Çeşitli kademelerde belirlenen görevleri yerine getirecek kişilerin görüşlerinin dikkate alındığı bir kurum, bir grup, vb. içinde kurulan ilişkiler sistemi.
Demokrasinin temel ilkesi, her bireyin özgürlüğünü güvence altına alan kanunlar ve Anayasa karşısında bütün vatandaşların eşitliğidir. Bu yönetim sistemini ideal biçimde kurmak çok güçtür; çünkü demokrasi düzeni, hem yönetime herkesin katılmasını, hem rıza gösterilmiş bir otoriteye boyun eğilmesini, hem de herkesin fikirlerine saygı gösterilmesini gerektirir.
Tarih boyunca demokrasinin yerleşmesi, gerek ekonomik (toprak sahiplerinin, fabrika sahiplerinin veya ticaret erbabının bütün ağırlıklarıyla kararları etkilemesi, yalnız zenginlere oy hakkı verilmesi v.b.), gerek toplumsal (bir halk kesiti veya bir ırk grubunun ülkeye egemen olması), gerek siyasî (ülkeyi tek bir partinin yönetmesi) pek çok engelle karşılaşmıştır.
Türkiye’de Demokrasi
Türkiye’de demokratik hakların başlangıcı padişahın yetkisinin bir ölçüde sınırlandığı Senedi İttifak ve Gülhane Fermanı’na kadar gider. Ama ilk demokrasi uygulaması Birinci “Meşrutiyet ve ilk Anayasa’dır. Bu yönetimin de, 1908 Meşrutiyetinin de ömürleri kısa olmuş ve bu sonuncusu Birinci “Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti ile birlikte son bulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla yurdumuzda gerçek demokrasi başlamıştır. Devrimlerin korunabilmesi için başlangıçta tek parti ve kısıtlı basın özgürlüğüne bağlı kalan Türk demokrasisi 1946’dan sonra özgürlükçü demokrasiye doğru ileri adımlar atmış ve 1961 Anayasası ile tam anlamıyla gerçekleşmiştir.
Demokrasi ve Türleri Nelerdir?
Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokraside milli egemenlik ilkesi esastır. Egemenlik milletindir ve halk yöneticilerini seçimle belirler.
Doğrudan demokrasi: Halkın egemenliğini bizzat ve doğrudan doğruya kullandığı demokrasi türüdür. Doğrudan demokrasi, halkın halk tarafından yönetilmesini öngörmektedir. Dolayısıyla doğrudan demokrasi sistemi, demokrasinin ideal anlamına en yakın olan hâlidir. Genellikle nüfusu az olan ülkelerde uygulanır. Örneğin İsviçre.
Yarı Doğrudan Demokrasi: Demokratik toplumlarda uygulanan bir sistemdir. Bu demokrasi çeşidinde halk bir yasama organı seçer ve yasaların yapılmasına da katkı sağlar. Bunun için halka tanınan yetkilerin başında halkoylaması (referandum) gelir. Meclis tarafından kanun hazırlanır ve halkoyuna sunulur, halk kabul ya da red eder.
Referandum (halkoylaması) en kısa tanımıyla, parlâmento tarafından kabul edilen veya edilecek olan bir kanun metninin halkın onayına sunulmasıdır. Referandumda halkın iradesi, idareye doğrudan doğruya yansımaktadır. Referandum, yarı doğrudan demokrasi araçlarından biridir.
Temsili Demokrasi: Demokratik ülkelerde milletin egemenlik hakkını doğrudan değil de, seçtiği temsilciler (milletvekilleri) aracılığıyla kullandığı bir demokrasi uygulamasıdır. Genellikle nüfusu yüksek ülkelerde kullanılır. Türkiye, temsili demokrasi ile yönetilir. Meclis, milleti temsil eder. Demokratik bir toplumda halk yöneticilerini seçimle seçer.
Demokrasinin Belirgin Özellikleri
Demokrasi ilkesi, egemenliği kullanan aracı kim olursa olsun, temel olarak ulusun egemenliğe sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bu npktayı birkaç sözle açıklayalım:
a) Demokrasi, temelde siyasal niteliklidir. Demokrasi, bir sosyal yardım ya da bir ekonomik örgüt dizgesi değildir. Demokrasi, maddi refah sorunu da değildir. Böyle bir görüş, yurttaşların, siyasal özgürlük gereksinimlerini uyutmayı amaçlar. Bizim bildiğimiz, demokrasi, özellikle siyasaldır; onun amacı, ulusun, yönetenler üzerindeki denetimiyle, siyasal özgürlüğü sağlamaktır.
b) Demokrasinin birinci özelliğiyle ortak ikinci bir özelliği daha vardır. O da şudur: Demokresi düşü,nceye dayanır; bir kafa sorunudur. Herhalde bir mide sorunu değildir. Yönetim ilkesi de adalete bağlılığı ve erdem, ahlak sahibi olmayı gerektirir. Demokrasi, yurt sevgisidir, aynı zamanda babalık ve analıktır. Demokrasi, temelde bireycidir; bu nitelik, yurttaşın egemenliğe, insan sıfatıyla katılması dolayısıyla kendini gösterir.
ç) Son olarak demokrasi, eşitlikçidir; bu nitelik, demokrasinin bireyci olması niteliğinin zorunlu ,bir sonucudur. Kuşkusuz, bütün bireyler aynı siyasal haklara sahip olmalıdırlar. Demokrasinin bu bireyci ve eşitlikçi niteliklerinden genel ve eşit oy ilkesi çıkar.
Demokrasi Tarihsel Gelişimi
Bundan 7000 yıl önce, Mezopotamya’da insanlığın ilk uygarlığını kuran Sümer, Elam ve Akad budunlarında demokrasi ilkesi uygulanmıştır. Gerçekte, bu (Türk) budunlar birleşik bir cumhuriyet kurmuşlardır. Bundan sonra Atina ve Isparta gibi Yunan kentleri, bir tür demokrasi ile yönetilirlerdi. Roma da demokrasi hayatı yaşamıştı.
Türkler, en eski tarihlerde bile ünlü kurultaylarıyla ve bu kurultaylarda devlet başkanlannı seçmeleriyle, demokrasi düşüncesine ne denli bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son tarih dönemlerinde Türkler’in kurdukları devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu yoldan ayrılacak zorba olmuşlardır.
Kralların ve padişahların baskı yönetimlerine dinler dayanak olmuştur. Krallar, halifeler, padişahlar çevrelerini saran papazların, hocaların etkisiyle Tanrısal haklara inanmış ve dayanmışlardır. Egemenliğin, bu hükümdarlara, Allah tarafından verilmiş olduğu kuramı uydurulmuştur. Buna göre, hükümdar ancak Tanrıya karşı sorumludur. Erk ve egemenliğinin sının yalnız din kitaplannda aranabilir.
Tanrısal haklara dayanan bir mutlakiyet temeli karşısında, demokrasi ilkesinin, gösterdiği ilk tutum oldukça alçakgönüllücedir. O, önce hükümdan devirmeye değil, onun yalnız güçlerini sınırlamaya, mutlakiyeti kaldırmaya çalıştı. Bu çalışma 400-500 yıl öncesinden başlar, tikin erkin, ulustan geldiği; erk, yeteneksiz ve yetersiz bir ele düşerse, onun geri alınabileceği ve bu erkin milletvekillerinden oluşan bir meclis tarafından kullanılması gerekeceği dile getirildi. 16. yüzyılda demokrasi ilkesi, hükümdarlann yetkesini (nüfuz) kırmak için siyasal savaşım aracı olarak kullanıldı. Bu savaşımlarda en son olarak ortaya atılan düşünceler şunlardır: “Erk ulusa aittir. Onu, yasa çerçevesinde bir hükümdara vermiştir. Kimi durumlarda geri alabilir.” 18. yüzyılda ise, demokrasi düşüncesi, karşı konulmaz bir güç ve akım durumuna geldi.
Demokrasi ilkesi, ulusal egemenlik ilkesi biçimine girdi ve anayasaya geçti. Artık ulusla hükümdar arasında sözleşme yapma düşüncesi ortadan kalktı. Ortaya, egemenlik bölünüp parçalanamaz ve başkalarına bırakılmaz, düşüncesi çıktı. Bu düşünceyi şöyle açıkladılar: Egemenlik bireylerin, yani tek tek kişilerin iradelerinin üstünde, yine bireylerin oluşturdukları ulusun ortak kişiliğine dayanan genel ve ortaklaşa bir iradedir. Bu nedenle egemenlik tektir, parçalara ayrılamaz ve egemenliğin ortaya koyduğu ortaklaşa irade, onun sahibi olan, ortak kişilik, ulusça hiçbir zaman başkasına aktarılamaz ve bırakılamaz.