Destanların Toplum ve Kültür Hayatındaki Yeri Önemi Nedir?

Destanların toplum hayatındaki yeri ve önemi nedir? Destanların kültürel hayatta ve milletlerin gelişmesindeki yeri ve önemi hakkında bilgiler

Bir bakıma Destanlar dünya edebiyatındaki ülkücü eserlerdir. Bu ülkücülük, ferdi değil milli şuur ve vicdana dayanmaktadır. Yani millet vicdanında, arzu, dilek, tutku, gelenek, değer hükmü halinde yaşayan her şey destanlarda yer bulur ve gerçekleşmiş görünür.

Milletlerin tarihi özellikleri ve millî değerleri, yaratmış oldukları destanlarda açıkça belirir.

Oğuz Kağan destanında cihan girlik ve devlet kurma tutkusu, Köroğlu destanında haksızlığa isyan ve devlete itaat yan yanadır. Bütün Türk destanlarında, iyiliğe, kuvvete savaşçılığa, biniciliğe, sözde durmaya büyük değer verilmektedir. Buna karşılık Odysseia destanında hile ve yalanın âdeta övüldüğü görülür. Şarap, kadın, eğlence ve dünya zevklerine düşkünlük. Yunan destanlarında yaygındır. Bunlardan başka, destanların yaratıldığı ülke ikliminin sosyal hayat tarzının idare ve devlet düzeninin yankılan, destanlarda görülmektedir.

Yoksul Fin topraklarında doğan Kalevala kahramanlarının ülküsü aç halkı doyurmak için Sampo değirmenini ele geçirmektir. Çoğu destanlarda manevi  inançların kılıç gücüne üstün tutulduğu da görülür. Nitekim Kalevaladaki halkın nazarında şarkılar sihirli, sihir bilgiyi, bilgi ise gücü temsil etmektedir. Hint destanında insanların manevî bakımdan yükselmesi (ermişlik) amacı güdülür. Bol verimli topraklarda yerleşmiş olan Yunanlıların destanında ise, aşk, dostluk ve macera hırsı baş yeri tutar.

Destanlar millî ahlâk ve şuuru sağlamak, korumak ve derinleştirmek bakımından eşsiz bir hizmet görürler. Nitekim Türk-Kırgız destanı Manasın 1924 te yayınlanması söz konusu edilince istilâcı Sovyet Komünist partisinin organı olan Türkistanskoya Pravda gazetesi şu tarzda ateş püskürmeğe başlamıştı :

Bu destan, yerlilerde milliyetçiliği kuvvetlendirecek, Pan Türkizme hizmet edecektir. Bu destan ilmî bakımdan faydalı bir materyal vermekle beraber Kırgızların ve başka Türk uluslarının kültür bakımından gelişmesine zararlı (!) bir istikamet verebilir.

Kuşner adlı Rus yazarı da, 1927 de Manas hakkında şunlan söylüyordu :

Manas destanında İslâm dini, öldürücü ve boğucu tesirler yapmıştır. (bak: Türk Kültürü, sayı 9. s: 32-33).
Firdevs’inin Şehnamesi de Arap kültürünün istilâsı ve baskısı altında çökmüş, bozulmuş olan İran milletine yeni bir şuur ve yeni bir yaşama gücü sağlamıştır. Büyük şair, yaptığı milli hizmeti şöyle anlatır :

Şu otuz yılda, çok zahmet çektim. Bu farsça ile İran milletini dirilttim.

Fin destanının yazıya geçmemiş parça parça zenginlikleri de bir köy terzisinin oğlu olan Dr Elias Lönnrot tarafından köy köy dolaşılarak toplandı. Böylece ünlü Kalevala (1835 te) meydana geldi. Finlandiya’nın Türkiye büyükelçisi H. R. Mortola, bu destanın Fin halkına ve kültürüne etkilerini su satırlarla anlatıyor :

Kalevalanın Finlandiya için anlamı onun Fin hayatına olan etkisi sonsuzdur denilebilir. İlme, etnografya, edebiyata ve değişik sanat kollarına ilham kaynağı olmuştur? Daha da önemlisi Fin halkı uyandı; Kalevalasında millete sevinç veren bir manevî eserin mirasına ve Fin diline sahip olduğunu öğrendi. Millet yeniden meşalesine kavuşmuş olarak daima güçlenen bir kalkınmaya ve ilerlemeye doğru yöneldi. Başka milletlerin yanında kendi hür hayatını yaşamak cesaretini kazandırdı. Kalevala milli şuuru uyandırdı. (Kalevala, 1966. önsöz)

Homeros destanları ise nice yüzyıllar Helen milletini ayakta tuttuktan başka, bütün dünyada, eski Yunanlılara karşı bir sevgi doğmasını da sağlamıştır.

Bir milletin kültür hayatına destanların gerek tarih, gerek sanat bakımından büyük kıymet ve ehemmiyetleri vardır. Tarih bakımından ehemmiyetleri şudur ki: Bazı milletler tarihin pek eski çağlarında yaşadıkları için bunların tarihten evvelki hayatları hakkında bilgi edinebilmek ekseriya pek güçlükle mümkün olabilir. Fakat destanlar, tarihleri, bu kadar eski bir maziye dayanan milletlerin o çağlardaki türeyiş, yaşayış ve inanışlarını bize birtakım efsanevî menkıbelerle tasvir ve hikâye ederler. Bunlar, hakikatin kendisi olmasalar bile bir milletin kendi mazisi hakkındaki düşüncelerini, kendi ahlâk ve adetlerinin izlerini taşımaları bakımından kıymetlidir.

Türk milletinin destanlarında ise tarihle olan yakınlık, başka milletlerin destanları ile ölçülemeyecek kadar kuvvetlidir. Gerçi destan, hiç şüphesiz ve hiçbir zaman “tarih” demek değildir. Destan, kökü tarihe dayanan, ilhamını tarihten alan bir “halk edebiyatı” verimidir. Ancak kendi mazisine ait hatıraları büyük bir sevgi ve alâka ile saklayan Türk milletinin destanları; Türk ahlâkının icabı olarak, mümkün olduğu kadar tarihten uzaklaşmamıştır. O kadar ki bu destanlar, bazı masal unsurları çıkarıldığı takdirde, tarihimize kaynak olabilecek bir durumdadır.
Fakat destanların bir milletin “güzel sanatlar” alanındaki faaliyetlerine kaynak olmak bakımından ehemmiyetleri çok daha büyüktür: Kökü tarihten önceki çağlarda olan bir milletin tarih asırlarıyla birlikte çalkalanan millî ruh ve heyecanın, kahramanlığının; ahlâk, fazilet ve imanın, yaratıcı hayâl gücünün ebedi hatıraları demek olan bu destan menkıbelerinde her şeyden çok güzel sanatların gelişmesine yarayacak bir servet ve enerji gizlidir.

Şairler, şiirleri, ressamlar tabloları, heykeltıraşlar, heykelleri için sanatın, ilk ve asil malzemesini hep bu millî ve bediî unsurları burada umumî çizgileriyle belirterek tekrarlamayı yarınki Türk sanatı için faydalı bir hizmet ve lüzumlu bir vazife sayıyoruz: