Doğal hayatı koruma nedir? Doğal hayatı korumak için neler yapmalıyız, nelere dikkat etmeliyiz. Doğal hayatı koruyan uluslararası dernekler ve kuruluşlar
Günden güne daha fazla insanın ev, fabrika ve çiftlik gibi yapılar için boş arazilere ihtiyaç duymasıyla, diğer canlıların yaşam alanları daralmaktadır. Doğal hayatı koruma, az bulunan hayvan ve soylarının tükenmesini önlemeye, yaygın bir şekilde rastlanan hayvan ve bitkilerin sayılarını korumaya yönelik bir harekettir. Ayrıca bu hayvanların ve bitkilerin yaşadığı vahşi yerleri korumayı da amaçlar.
Asırlardır birçok hayvanın soyu, insanların avlanmalarından dolayı tükenmektedir. Son 350 yılda, içlerinde Kuzey Atlantik’teki adalarda yaşayan büyük deniz kuşu, Kuzey Amerika yolcu güvercini ve Afrika’da yaşayan quagga’nın da bulunduğu 95 farklı kuş ve 40 farklı memeli çeşidinin soyu tükendi.
Geçmişte bazı hayvanların soyu, doğal değişimlerle baş edemedikleri için tükendi. Dinozorların soyları, Dünyaya çarpan bir gök taşı yüzünden tükenmiş olabilir. Bu çarpmanın ortaya çıkardığı gaz bulutları güneş ışınlarının Dünyaya gelmesini engelledi ve havanın aşırı derecede soğumasına neden oldu. Fakat insanlar, hayvan ve bitkilerin soylarının tükenme hızının oranını çok yüksek oranda artırdılar.
Örneğin Maritius Adası’nda yaşayan dodo kuşu, uçamayan ve yavaş hareket eden bir kuştu. Maritius’un keşfinden sonra insanlar, dodo kuşunun, öldürmesi kolay ve yenebilir bir kuş olduğunu fark ettiler. Bir yüzyıldan kısa bir sürede de tüm dodo kuşlarını öldürdüler. Diğer birçok hayvan öldürülerek veya yaşam alanları yok edilerek soyları tükendi.
Doğada yaşayan panda sayısı 1000’den azdır; çünkü yaşadıkları bambu ormanları insanlar tarafından açık araziler yaratmak için kesilmiştir. Birçok tür gergedan, boynuzları, kaplanlar da derileri için avlandıklarından tehlikedir.
ABD’nin simgesi olan “ak tüylü kartal” ve dodo kuşunun bir zamanlar yaşadığı Mauriti-us’tan gelen kerkenez gibi nadir kuşların koruma altına alınması gerekir. Doğal hayatı koruma çalışmaları sayesinde bu hayvanların sayıları bugün eskisine oranla daha fazladır, ama hayatta kalmaları için yardıma ihtiyaçları vardır.
Bu bitki ve hayvanlardan hiçbiri, onların yaşam alanlarını, yani yaşadıkları vahşi doğal alanları korumazsak hayatta kalamazlar. Bu hayvanlardan çoğu, tropik yağmur ormanlarında yaşamaktadır, ama yağmur ormanları da tehlike altındadır. Dakika başına, kereste yapımı veya çiftlik alanları açmak için kesilen veya yakılan orman alanı 20 futbol sahası büyüklüğündedir. Burada yaşayan tüm bitki ve hayvanlar yaşam alanlarını kaybetmektedirler. Denizlerdeki mercan kayalıkları en az yağmur ormanları kadar hayatla doludur; fakat sadece neredeyse % 10’u iyi durumdadır. Geri kalanı kimyasal atıklar, nehirlerce taşınan çamur ve hatta kazılar dolayısıyla zarar görmüştür.
Doğal Hayatın Korunması İçin Yapılan Çalışmalar
1970’lerden itibaren insanlar bitki, hayvan ve vahşi yaşam alanlarının ne kadar ciddi tehditlerle karşı karşıya olduklarını fark ettiler. Bu konuda önlemler almaya başladılar. VVorld Wide Fund of Nature (WWF-Uluslararası Doğa Fonu) gibi doğal hayatı koruma dernekleri, nadir rastlanan hayvanları, bitkileri ve onların yaşam alanlarını korumak için yüksek miktarlarda para harcadılar. Hükümetler, hayvanların öldürülmesini önlemek için yasalar çıkardı, doğal yaşam alanlarını ve milli parkları koruma altına aldı.
En büyük değişikliğin, insanların vahşi hayvan ve bitkilerin değerlerinin farkına varmaları olduğu söylenebilir. Güzel bir hayvanı kendi yaşam alanında görmekten (sadece televizyonda görsek bile) aldığımız zevkin yanında, birçok canlının insanlar için birçok başka değerler taşıdığının da farkına varıldı. Örneğin Madagaskar’daki yağmur ormanlarında bulunan gül benzeri Cezayir menekşesi adlı bitkiden elde edilen ilaç, günümüzde kan kanseri tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca denizler ve okyanuslar, fabrikalardan ve elektrik santrallerinden çıkan gazları etkisiz kılmakta önemli bir rol oynar. Fakat bu, sadece vahşi yaşam alanları korunursa sağlanabilir.