Eczacılık ilaçların hazırlanması ile ilgili bilim dalı. Tarihi insanlık kadar eskidir. İlk eczacılar, doğadaki çeşitli otları toplayarak bunlardan ilaç yapan ve aynı zamanda doktor olan kişilerdir. Sonraları doktorlar eczacılık işini yardımcılarına bıraktılar. Bugünkü anlamda eczacılık. 12. yüzyılda başladıysa da ancak 17. yüzyılda gelişme göstererek 19.yüzyılda kimyadaki ilerlemeler sonucunda bilimsel bir nitelik kazandı. Türkiye’de cumhuriyet dönemine kadar, genellikle doktorlukla birlikte yürütülen bir uğraştı. Cumhuriyet döneminden sonra, eczacılara ayrı dükkan açma izni verildi. İlaçların hazırlanması da önemli bir sanayi haline geldi.
Eczacılık, tıpkı tıpta olduğu gibi, başlangıçta büyü ile sıkı sıkıya bağlantılıydı. Romalıların herbarii dedikleri otacılar dua ve büyülerle hasta tedavi eden rahiplere veya büyücücülere en yakın yardımcılardı. Sonra tesadüfler ve insanoğlunun merakı sayesinde tıbbî değeri olan birçok madde bulundu ve bunların etkinliği deneylerle de doğrulandı; bu tür maddelerin sayısı durmadan arttı. Bu ilk ilaçlar, başlangıçta hekimler tarafından hazırlanırdı. Sonradan hekimler bu görevi yardımcılarına, genellikle, Romalıların otacıları gibi, kölelere bırakır oldular. Bu kişilere otacı denmesinin nedeni, bunların ilaç olarak kullanılan bitkileri tanımalarıdır.
Bu hekim yardımcıları yavaş yavaş ayrı bir meslek oluşturdular ve bu mesleğin üyeleri, Eczacılık da XII. yy.dan itibaren, ilaçları yapıp satmakla görevlendirildiler.
Modern eczacılık XVII. yy. sonunda, kimyanın gelişmesiyle doğduysa da, ancak XIX. yy.dan itibaren gerçek bir bilimsel nitelik kazandı.
Türkiye’de, Cumhuriyet’e kadar eczacılık, genellikle hekimlikten ayrı bir iş değildi; hekim hastayı muayene eder ve ilacını da kendisi yapardı. Cumhuriyet döneminden sonra yalnız eczacıların eczane açmalarına izin verildi. İkinci Dünya Savâşı’ndan sonra ise, giderek daha da gelişen yerli ilaç firma ve fibrikaları açıldı.
Günümüzde eczacılığın özelliği, hem bilimsel, hem de ticarî bir niteliğe sahip olmasıdır. Bilimseldir, çünkü, bir yüzyıldan beri gerçekleştirilen laboratuvar tekniklerinin ilerlemesi, yeni ilaçların keşfi, bu ilaçların kullanımım kolaylaştırmak için daha iyi biçimlerde sunulması gibi büyük gelişmelerden yararlanır.
Eczacılık ayrıca önemli bir ekonomik etkenliği olan ve her gün biraz daha gelişen bir sanayi haline de gelmiştir; büyük laboratuvarlar her yıl milyonlarca hap, toz ve başka bileşimler imal eder ve bunlar eczanelerde satışa çıkartılır.
İlaç çeşitlerinin çoğalmasıyla birlikte etkili ecza maddelerinin elde ediliş tekniklerinin geliştirilmesi de, tedavide kullanılan ilaç sayısının artmasına yol açtı. Alkaloit tipi ilk önemli etken madde olan morfinin 1806 yılında eczacı Serturner tarafından bulunuşu büyük bir çağın doğmasına öncülük etti. Bunu diğer çok etkili alkaloitlerin keşfi ve elde edilmesi izledi., 1909 yılında, frengi tedavisinde en önemli madde olan salvarsanın keşfi mikroorganizmalarla savaşta yeni bir dönem başlattı. Daha sonra XX, yy. içinde, hormonların ve vitaminlerin keşfi tedavi ufuklarını genişletti. Bu arada 1932 yılında sülfona-mitlerin ve 1943’te ilk antibiyotik olan penisilinin tedaviye girmesiyle mikroorganizmalarla mücadelede yeni bir çağ açılmış oldu. Böylece eczacılık, klasik şekli olan, eczane laboratuvarında ilaç hazırlamak şeklinden çıktı ve endüstriye kaydı. Yeni maddeler ve bunlara ait yeni şekiller sanayiye yönelişin hızlanmasına sebep oldu. Bu arada klasik ilaç hazırlama şeklinin terk edilmesinin bir başka nedeni de eskiden hekimler tarafından kullanılan sınırlı sayıdaki bitkisel kaynaklı ilaçlarda etken maddelerin iyi saptanmamış olması ve bazılarının da etkinliğinin bugünkü görüşlere göre şüpheli bulunmasıdır.
Türkiye’de eczacılık. Türkiye’de Osmanlı uyruğu gayrimüslimlere» açılan eczanelerin yanında ilk Türk eczanesi 1895’te Hamdi Bey tarafında İstanbul’da Zeyrek’ te açıldı. Eczaneler 1927 yılında çıkarılan 964 sayılı yasa ile nüfusa göre ayarlandı ve 1953 yılında çıkarılan 6197 sayılı yasayla bu sınırlamalar kaldırıldı.
Türkiye de 3 ilaç sanayisinin gelişmesine gelince, eczacılığın dünyadaki gelişmesine paralel olarak bazı ilaçların yapılmasına başlandı. Türkiye’de yapılan ilk hazır ilaç; pertev şurubudur (1894). ilk ilaç laboratuvarı ise 1903’de Haydarpaşa’da kurulan Ordu ilaç fabrikası’dır. Burada ampul ve tablet şeklinde bazı ilaçlar hazırlanmıştır. İlk sivil ilaç fabrikası ise 1903’te kurulan Şark ispençiyari laboratuvarı’dır. Bunu 1909 yılında İbrahim Etem laboratuva-rı’nın kurulması izledi. 1915 yılında ülkemizde 30 kadar olan hazır ilaç sayısı 1992 yılında 3 800’e ulaşmıştır.
İlaç fabrikalarının, buna bağlı olarak ilaç sayısının artması sonucu ecza depoculuğu doğdu. Ecza depoları, ilaç yapımcıları ile eczaneler arasında aracılık görevini üstlenen kuruluşlar olup, hazır ilaç dışında, eczane ve ilaç fabrikaları için etken madde ya da drog ithalatı ve satışıyla da uğraşırlar.
Bütün bu kuruluşlar (eczaneler, ilaç depoları ve ilaç fabrikaları) Sağlık ve sosyal yardım bakanlığı’nın izni ile açılır, bu bakanlık tarafından denetlenir.
Eczacılık alanındaki yayınlara gelince. Türkiye’de yayımlanan ilk eczacılık dergileri 1879-1880’de Journal de la Sociötö de Pharmacie de Constantinople ve 1911 yılında türkçe olarak yayımlanan Eczacı’dır. Bu dergilerin ömrü birkaç yıl sürmüştür. Daha sonra pek çok yayın ortaya çıktı; bunların arasında en uzun ömürlüsü 1954 yılından beri yayımlanan ve ilk adı “Eczacılık bülteni” olan “Acta Pharmaceutica Turcica”dır.
Türkiye’de eczacılığın, değişik uygulama alanlarında dünya ülkelerindekine koşut gidişi yanında, yasal düzenlemeleri de oldukça önem taşır. Bugün eczacılık alanında geçerli olan 11 yasa ve bunlara bağlı çeşitli yönetmelik bulunmaktadır. Bunlar arasında hazır ilaçlarla ilgili olan 1262 sayılı İspençiyari ve tıbbi müstahzarlar kanunu, ilaç konusundaki düzenlemeleri sağlayan yasaların yürürlüğe girmesi tarihi bakımından dünya ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alır.
Aktarlar
Tıklım tıklım kavanoz ve kutularla dolu küçücük bir dükkânda oturan aktarlar tıbbî niteliği olan çeşitli köklerin, kurutulmuş otların yanı sıra iksirler, merhem ve lapa yapmağa yarar maddeler, kuvvet macunları, hattâ sülük satarlardı.
XVII.yy.da bunlar âdeta uzmanlık dallarına ayrılmışlardı: ispençiyar veya otbulucu, güllapçı, macuncu, meşrubatı devacı v.b. Aktarlar iğne, iplik, baharat gibi şeylerin yanı sıra bugün de yukarıda yazılı kocakarı ilaçlarını satarlar.
Eczacılık mektebi, Türkiye’de, Osmanlılar döneminde eczacı yetiştiren öğrenim kurumu, ilk eczacılık öğretimine Dr C. A. Bernard’ın müdürlüğünü yaptığı Mekteb-i tıbbiyede “Eczacı sınıfları’nın açılmasıyla başlandı (1839). Amacı, askeri gereksinmeler için eczacı yetiştirmek olan bu okulun öğrenim süresi üç yıldı. Fizik, kimya, nebatat, farmakoloji vb. dersler okutulduğu gibi, öğrencilere eczanelerde staj da yaptırıldı. Okul, ilk mezunlarını 1840 ta verdi. Mezuniyet sınavlarında padişah Abdülmecit de bulundu. 1867’de Tıbbiye-i mülkiye’nin (sivil tıbbiye) açılmasıyla sivil eczacılar da yetiştirilmeye başlandı.
Eczane-i Hamdi Türkiye’deki ilk eczanelerden. Haseki hastanesi başeczacısı Ahmet Hamdi Bey tarafından Zeyrek’te açıldı (1890). Sahibi müslüman olduğu için kısa sürede ün kazandı, devlet ve saray önde gelenleri ilaçlarını burada yaptırmaya başladılar. Daha sonra, Vezneciler’e taşınan eczanede tibbi müstahzarlar da hazırlanıp satışa sunuldu. Bunlar arasımda Kola Hamdi, Elixir digestif, Kefir, Li-queur de goudron, Dermophile, Sirop io dotannique phosphatö en tanınmışlarıydı.