Gerçek Bir Din Adamı Atatürk Düşmanı Olamaz !!!

Atatürk’ün Dini Anlayışı Nasıldır? Atatürk’ün Ä°slam’a, Din Adamlarına Bakışı Nasıldır?

Gerçek bir din adamının Atatürk düşmanı olabileceÄŸini kabul etmiyorum. Yahya Kemal’in söyleyiÅŸiyle “Ä°slam ‘ın son ordusunu zafere ulaÅŸtıran baÅŸkumandan O’dur.

Mehmet Akif’in ettiÄŸi büyük duanın yerine gelmesini, “mabetlerimizin göğsünden namahrem elinin” çekilmesini saÄŸlayan “mücahitlerin” başında O gelir. BaÅŸka hiçbir ÅŸey yapmamış olsaydı bile, sadece bu vasıfları Onu her Müslüman Türk’ün hayır dua ile anmasına yetiÅŸirdi.

Ä°ÅŸitiyor ve üzülüyorum; Falan köyde, falan kasabada bir din adamı Atatürk’e hakaret etmiÅŸ. Eli tespihli biri, onun büstünü veya fotoÄŸrafını parçalamış. Bu gibi hareketleri önlemek için senelerce önce bir kanun çıkarıldı. Yanlış düşünceler, batıl inançlar kanun maddelerine konulan yasaklar ve ceza hükümleriyle önlenebilseydi, her ÅŸey ne kadar kolay olurdu!

Çivi çiviyi söker, Yanlış bir düşünceyi, doÄŸru bir düşünce çürütür. Batıl bir inancı da ancak gerçeÄŸe uygun bir inanç söküp atabilir. Åžarkı dinleyenin, resim yapanın veya karısının yüzünü açmasına izin verenin cehennem azabından kurtulamayacağını söyleyen cahil vaizin, “Åžam’dan, Halep’ten yeÅŸil sarıklılar gelip de bizi kurtaracaklar” diyen budala imamın yerini ancak akıllı ve bilgili din adamları doldurabilir. BaÅŸka hiç kimse deÄŸil.

Hatasız kul olmaz. Bence Atatürk’ün bir hatası, Kuranı “asrın idrakine” söyletebilecek, aydın din adamları yetiÅŸtirmek hususunda gerekli tedbirleri vaktinde almamış olmasıdır. O’ndan sonra gelenler de aynı hatalı yolda yürümeye uzun süre devam ettiklerinden, aydın din adamı yetiÅŸtirecek okullar açılmaya baÅŸlandığı zaman iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸ, gerçek din adamlarının kökü hemen hemen kurumuÅŸ, yurdumuzun büyük bir kısmında din iÅŸleri elifi görse mertek sanan cahil ve yobazların elinde kalmıştı.

Yeni açılan din okulları ise, istenilen seviyede öğretmen bulmak şöyle dursun, politik maksatlar ve saÄŸ-sol çekiÅŸmeleri yüzünden, bir türlü esas mihverine oturtulamadı. Bu okulların kendi saflarında dövüşecek “mücahitler” yetiÅŸtireceÄŸine inanan bir takım politika çıkarcıları. onların durmadan çoÄŸaltılmasını, imkana, ihtiyaca bakılmaksızın, seviye aranmaksızın her yerde açılmasını ister. Bu okullarda okuyanların, kendilerinin benimsediÄŸi ve bütün Türkiye’ye yaymak istediÄŸi materyalist dünya görüşüne ve din aleyhtarlığına karşı çıkacağını anlayan baÅŸka bir takım politika çıkarcıları ise, onların derhal kapatılmasını gerekli görür. Bu ikinci zümreye dahil olanlar, hem mevcut din adamlarının cahilliÄŸinden yana yakıla ÅŸikayet edip, hem de bilgili din adamı yetiÅŸtirecek okulların açılmasına karşı çıkmakla, kendi kendileriyle tezada da düşmektedirler.

Yapılacak ÅŸey, bu iki çıkarcı zümrenin de arzusu dışındadır: Ne rastgele din okulu açılmalı, ne de bu okullar büsbütün kapatılmalıdır. Din okulları kendilerinden beklenileni verebilecek ÅŸekilde ıslah edilmeli, takviye edilmelidir. Dinin cemiyet içinde oynadığı rolü aklı başında ve iyi niyetli hiç kimse inkar edemez. Ben, bugünün en medeni memleketi olan Amerika’da bu rolün ne derece büyük olduÄŸunu gözlerimle gördüm. Aya ayak basan astronotların Tanrı’ya dua etmekten ve bütün milletlerin kendi dinlerinde dua etmelerini istemekten geri kalmadıklarını da hatırlayalım.

Bizim aydın kafalı, bilgili din adamlarına bugün her zamandan çok ihtiyacımız var. Yurdumuz ancak cami ile okulun, din adamıyla öğretmenin el ele verip çalışmasıyla özlediğimiz seviyeye ulaşabilir.

Ä°lme sırt çeviren sözde din adamı gibi, dine saygısı olmayan sözde aydının da bu memlekette yapabileceÄŸi müspet bir ÅŸey yoktur. Ne birinciler dini, ahlakı ve bütün manevi deÄŸerleri inkar eden insan kılıklı hayvan sürülerinin çoÄŸalmasını önleyebilir; ne de ikinciler üniversitelerimizden bile örümcek kafalı yobazlar çıkmasını…

Mehmet Çınarlı / EKİM 1969

Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez incesaz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur’ân-ı Kerîmden bazı Sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huÅŸu ile dinlerlerdi. Ruhan çok mütelezziz olduÄŸu her hâlinden anlaşılırdı.

Atatürk ve Ramazanlar

Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Velî ve Zincirlikuyu Camilerinde ÅŸehitlerimizin ruhuna hatm-i ÅŸerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle de cami hınca hınç dolardı. Atamın emirleriyle ÅŸehitlerimizin ruhuna hediye edilen bu hatm-i ÅŸerif kıraatlarında ilâhî naÄŸmeler cami duvarlarında ihtizazlar yaparak dalga dalga yayılırdı. Bu esnada cemaat huÅŸu’ içinde dinler, ÅŸehit kardeÅŸlerinin, – babalarının ve dedelerinin ruhlarının istirahati için dua ederler, sıcak göz yaslan dökerlerdi.
Büyük Atatürk bir çok vesilelerle şöyle demiştir:

Mukaddes mihrabı, cehlin elinde alıp ehlinin eline vermek zamanı gelmiştir.

Bunu dinî davranışlarına daima düstur yapmışlardır.
O, camileri ibadet için olduÄŸu kadar, düşünmek, meÅŸveret etmek için de birer mukaddes yer olarak telâkki ederdi. Peygamberimin Efendimizden de büyük bir takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep: Hazret-i Peygamberin zaman-ı saadetlerinde diye saygı kelimeleri kullanırlardı. Ayrıca Peygamber Efendimizin dirayetli bir devlet adamı, iyi bir bas kumandan olduÄŸunu da sık sık tekrarlarlardı” Velhasıl, büyük Atatürk’ün Ramazanlara karşı ilgisi ve saygısı vardı. Herkesin inancına hürmet ederdi, Maneviyata baÄŸlı idi.

Kaynak: Atatürk İle On Beş Yıl- Hafız Yaşar Okur- Dini Hatıralar