İki sporcunun çeşitli oyunlar uygulayarak birbirlerinin sırtını yere getirmek için yaptıkları mücadeleye, güreş adı verilir.
Güreş, eski Yunan’da çok tutulan bir spordu ve İ.Ö. 708’de başlıca beş spor dalından biri oldu.
Sumo adıyla da bilinen Japon güreşi, 4,5 m çapındaki bir minderde yapılır. Ayaklar dışında bedenin yere değmesi ya da sporcunun minder dışına düşmesi, yenik sayılması için yeterlidir. Eldeki belgelere göre, ilk Japon güreşi İ.Ö. 22′ de yapıldı ve güreşi kazanan Sukune, daha sonra güreşçilerin ilahı sayıldı.
Güreş, Türklerin ata sporudur: İlkçağlardan bu yana, şölenlerde, düğünlerde güreş tutmak Türk geleneklerinden biriydi. Batı, güreş sporunu Türklerin Orta Asya’dan göç etmesiyle tanıdı, Türkler, karakucak güreşi yaparlardı. Yağlı güreş ise, Etrüskler ve eski Yunanlılarca yapılırdı.
Osmanlı imparatorluğu döneminde güreşe büyük önem verildi: Güreş okulu olarak nitelenebilecek birçok pehlivan tekkesi açıldı. Bayezid I, Mehmet II, Selim I, Süleyman I, Murad IV, Mahmut II ve Abdülaziz, güreşe önem veren padişahlardır. Özellikle Abdülaziz, pehlivanları korumasının yanı sıra, kendi de güreş yapmış, döneminin ünlü pehlivanlarıyla güreşmiştir.
Kırkpınar başpehlivanlığını 26 yıl boyunca elinde tutan Kel Aliço, Adalı Halil, Çolak Mümin Molla, Hergeleci İbrahim, Koca Yusuf, Kara Ahmet, Kurtdereli Mehmet, Şamdancı Kara İbo, Yörük Ali, Katrancı Halil, Osmanlı dönemi güreşinin en önde gelen isimleridir.
Türklerin Bizanslılardan öğrendiği yağlı güreş, günümüzde Türkiye’de ve uzun yıllar Osmanlı yönetiminde yaşamış Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’da yapılır. Yağlı güreşte pehlivanlar, kispet adı verilen bir deri pantolon giyer, güreşten önce beden ve kispetlerini iyice yağlarlar.
XIX. yy ‘da dönemin en büyük güreşçilerinden Koca Yusuf, Kara Ahmet ve Kurtdereli Mehmet, Avrupa ve Amerika’da yaptıkları güreşlerle Türklerin güreşteki ustalığını kanıtlamış, Kara Ahmet, Dünya Şampiyonu unvanım kazanan ilk Türk güreşçisi olmuştur.
Türklerin en eski sporlarından biridir. Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin “kures” sözcüğüne dayanmaktadır.
Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde de güreş, adeta günlük hayatın bir parçası olmuştur. Türkler ayrıca totem inanışının ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi her zaman ön planda tutmuşlardır. Güçlerini topluma kanıtlamak amacıyla da yakın mücadele sporu olan güreşe sıkça başvurmuşlardır. Düğünlerde, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, ölüm yıl dönümlerinde ve diğer özel günlerde at yarışları ve koşuların yanında güreş, çok önemli bir yer tutmuştur.
Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, başlangıç yılları tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir. MÖ 13. yüzyılda yaşamış Hiyung-Nu Türklerinde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu ve hatta yılın belli dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihî buluntularla kanıtlanmıştır. Oğuz Türklerinde güreşin her türüne yer verildiği de Dede Korkut Hikâyeleri’nden anlaşılmaktadır. Gılgamış Destanı ve Dede Korkut Hikâyeleri, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk kez Türkler tarafından yapıldığının kesin kanıtlarıdır.
Göç yolları aracılığıyla batıya yayılan güreş, Türklerin Anadolu’ya göçü ile birlikte buraya getirilmiştir. Türklerin getirdikleri güreş stilleri, bu yöredeki güreş stilleri ile kaynaşmış, özellikle Ege ve Trakya’da yaygın olan yağlı güreş, Türkler arasında da benimsenmiştir. Selçuklular ile başlayan yağlı güreş, Osmanlılarda bir gelenek hâline gelmiş ve günümüze kadar sürdürülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nda da güreşe özel önem verilmiş, vakıf niteliğinde olan özerk güreş örgütleri oluşturularak bu sporun örgütlenmesi sağlanmıştır. Çeşitli bölgelerde kurulan güreş tekkelerinin çalışma yöntemlerinin günümüzde bile geçerliliğini koruyacak kadar ileri ve modern olduğu görülmüştür.
Yapılan güreş çeşitleri karakucak güreşi, yağlı güreş, aba güreşi, şalvar güreşi, kuşak güreşidir. Halk arasında en çok ilgi gören güreş türleri, karakucak güreşi ve yağlı güreş olmuş, halk dilinde karakucak “Anadolu güreşi”, yağlı güreş ise “Rumeli güreşi” olarak adlandırılmıştır.
Güreşin müslümanlıkta özel bir yeri vardır. Halife Ali’nin savaşlarını anlatan öykülerde sık sık güreşten söz edilir. Ayrıca Allahın Arslanı unvanıyla tanınan, Hz. Muhammed’in amcası Hamza, pehlivanların piri olarak kabul edilir.
Minder güreşi Türkiye’ye, XX. yy. başlarında Batı’dan geldi. Minder güreşi konusundaki ilk önemli girişim, Beşiktaş jimnastik kulübünde başladı (1903). Türkiye İdman Cemiyetleri Birliği’nin kurulmasıyla, 1923’te ilk Türkiye Güreş Federasyonu ‘ oluştu. Türk minder güreşinin yurt dışına açılması, 1924 Paris Olimpiyatları’nda gerçekleşti.
1927’de Türk Ulusal Güreş takımı, Avrupa Grekoromen şampiyonasına, katıldı. Yurt dışında derece alan ilk Türk güreşçisi Tayyar Yalaz, 1928 Amsterdam Olimpiyatları’nda 79 kiloda dördüncü oldu. İkinci Dünya savaşı sonrasında, Türk güreşi 1960 Roma Olimpiyatları sonuna kadar altın çağını yaşadı ve birçok büyük güreşçi yetiştirdi: İlk olimpiyat şampiyonu Yaşar Erkan; Mersinli Ahmet; Yaşar Doğu;’ Gazanfer Bilge; Celâl Atik; Mustafa Dağıstanlı; Nasuh Akar; Kâzım Ayvaz; Ahmet Ayık; Hüseyin Akbaş; Ali Yücel; İsmet Atlı; Çoban Mehmet; Hamit Kaplan; Mahmut Atalay; Nihat Kabanlı; vb.
Minder güreşi, iki kategoride yapılır: Serbest; grekoromen. Serbest güreş’te, uluslararası güreş kuralları dışına çıkmamak koşuluyla, rakibin bütün bedenine oyun uygulanabilir; bu oyunlar sırasında bedenin her yanından yararlanmak da serbesttir. Greko-romen’de, rakibin belinden aşağısına oyun uygulamak yasaktır.
Güreş karşılaşmaları sırasında güreşçilerden biri kırmızı; öteki mavi mayo giyer. Karşılaşma, suni köpükten yapılmış 9 m çapındaki bir minderde yapılır.
Karşılaşmada faullü güreşen ya da pasif kalan güreşçiye ihtar verilir. Üç ihtar alan güreşçi, diskalifiye edilir ve hükmen yenik (tuş olmuş gibi kötü puan alarak) sayılır. Turnuvalarda ve şampiyonalarda karşılaşmalar eleme yöntemiyle yapılır: 6’dan çok kötü puan alan güreşçi elenir.
Güreşçiler, tuşla galibiyetlerde ve diskalifiyeyle galip geldiklerinde 0 kötü puan, sayıyla galibiyette 1, beraberlik durumunda 2 (oyun puanı yoksa 2,5), sayıyla yenilgi durumunda 3 kötü puan alır. İki güreşçinin karşılaşmada elde ettikleri puanlar arasındaki fark 10’dan çok olursa, sayıyla yenen güreşçi 0,5, yenilense 3,5 kötü puan alır; aradaki puan farkı 12’yi geçerse, karşılaşma tuşla bitmiş gibi değerlendirilir. Tuş olan (ya da açık puan farkıyla yenilen) güreşçi, 4 kötü puan alır. F.İ.L.A’nın (Uluslararası Güreş Federasyonu) son kararlarına göre,, 3’er dakikalık 2 devre sürecek olan güreş karşılaşmaları hem serbest, hem grekoromen dallarında 10 sıklette yapılmaktadır: 48 kg; 52 kg; 57 kg; 62 kg; 68 kg; 74 kg; 82 kg; 90 kg; 100 kg; + 100 (ağır sıklet) kg.