Halk Tiyatrosu Geleneği: Bu gelenek daha çok şehirlerde, özellikle İstanbul’da gelişmiştir. Bu, metinsiz, sahnesiz bir tiyatro geleneği olup Avrupa’da halk tiyatrosunu andıran aydın ve yarı aydın orta sınıfın tiyatrosudur. Metinsiz, oyuncunun yaratıcılığına dayanan bir gelenektir. Oyuncular profesyonel sanatçılardır. En önemli türleri kukla, gölge oyunu veya Karagöz ve orta oyunudur. Ancak, dramatik özellikler gösteren başka türler de vardır :
Meddah: Bütün İslâm ülkelerinde rastlanan, bir kişinin bir hikâyeyi bir topluluğa dramatik anlatı biçiminde sunmasıdır. Türkiye’de çok köklü bir geleneği vardır.
Çengiler, köçekler, curcunabazlar: Bunların hepsi seyirlik sanat dansı türü olmakla birlikte çoğunlukla oyunların bir konuyu dansla dramatik bir biçimde canlandırdıkları için halk tiyatrosu geleneğinin bir türü gibi incelenebilmektedir. Çengiler, daha çok kadın oyunculara verilen bir ad olmakla birlikte erkekler için de kullanıldığı oluyordu.
Köçekler ise erkek olup uzun saçlıydı ve kadın gibi etek giyiyorlardı. Bunların etek giymeyip şalvar giyenlerine “tavşan” veya “tavşan oğlanı” deniliyordu. Çoğunlukla yüzlerinde tuhaf maskeler bulunan ve soytarı gibi giyinen curcunabazlar ise gürültülü, kaba saba garip danslar yaparlardı. Bunların bir türüne de “cin askeri” denilirdi. Ayrıca, şenliklerde hem düzeni koruyan hem de soytarılık yaparak halkı güldüren tulumcuları da bu kesime katabiliriz. Dans ederken parmaklarının ucundaki kâseleri fırıl fırıl döndürenlere “kâsebaz”, çarpâre (“çalpara”) denilen çalgılarını çalarak oynayanlara ise “çarpârezen” deniliyordu.
Hokkabaz: Osmanlı Türklerinde dramatik olmayan pek çok seyirlik oyun türü vardı. Bunlar sirk gösterileri türünde oyunlardı. Ancak, bunlardan biri (hokkabazlık), aslında bir el çabukluğu ve gözbağcılığı olmakla birlikte, bunu dramatik bir tür durumuna sokan usta ile yardağı arasında tıpkı gölge oyununda Karagöz ile Hacivat, orta oyununda Kavuklu ile Pişekâr arasındaki güldürmeceli söyleşmeler bulunmasıdır.
Kukla: Türklerde çok eskilere uzanan bir kukla geleneği vardır. Ancak, bu gelenek, XVI. yüzyılda Mısır’ dan Türkiye’ye getirilen gölge oyununun XVII. yüzyılda gelişen ve Karagöz adıyla yaygınlık kazanan türü karşısında önemini yitirmiştir.
Türk kuklası üzerine bilgilerimiz, ancak eski metinlerde rastlanan belgelere ve bir iki minyatüre dayanmaktadır. Pek çok araştırıcı da XVI. yüzyıldaki metinlerde görülen ve kukla için kullanılan “hayal” kelimesini görerek bunu gölge oyunu sanmıştır. Türk kuklasının kaynağı Orta Asya’dır. Orta Asya’da bugün de Özbekistan ve Türkistan’da görülen iki kukla türü çok eskilere uzanır. Bunlardan biri el kuklası olup “kol korçak” denilmektedir, ikincisi ipli kukla olup “çadır hayal” adını taşır ve İran’daki ipli kukla, “hayme-i şebbazî”ye benzer. Zaten bu tür kuklanın İran’a tanıtılmasının Türkler eliyle olduğu üzerine belge vardır. Osmanlılarda kukla sözü daha çok XVII. yüzyılda görülmektedir.
Bilinen kukla türleri şunlardır : İlkel bir tür olan iskemle kuklası; el kuklası; ipli kukla; araba kuklası veya sopalı kukla; ayak kuklası ve dev kuklaları. Dev kuklalar, şenliklerde oynatılırdı, insan boyunda çok hafif bir çerçeveye kukla giysi, baş, kol ve gövdesiyle giydirilir, içine bir veya iki kişi girerek bunları hareket ettirirdi. Bunlar bazen iki başlı olurdu. 1720 yılındaki şenliğin minyatürlerini çizen Levnî’nin minyatüründeki bir dev kukla üzerinde durulmaya değer. Dev kuklanın başının üzerinde daha küçük boy kuklalar bulunup dev kuklanın içinde gizli olan kişi bunları da içerden oynatmaktadır.
Gölge oyunu, Karagöz: ‘ Türk halk tiyatrosu geleneğinin en yaygın olan türü gölge oyunu veya Karagöz’dür. Yavuz Sultan Selim, Mısır’ı ele geçirdiği sırada Memlûkler arasında çok gelişmiş olan bu gölge oyununu ilk defa orada görerek sanatçıları İstanbul’a çağırtmıştır. 1582 şenliğinde bile Surname-i Hümayanda, belirtildiğine göre, gölge oyununu oynatanlar Türk değil, Araptı. Ancak XVII, yüzyıldan başlayarak Türk gölge oyunu büyük gelişmeler gösterdi ve sonunda bütün Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetindeki ülkelere de yayıldı ve yerleşti. Bu arada Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya ve en son Yunanistan Türk gölge oyununu tanıdı ve benimsedi. Bunun gibi, Cezayir’de, Tunus’ta, Libya’da, Suriye ve Lübnan’da ve üstelik çıkış ülkesi olan Mısır’da da XX. yüzyılın başlarına kadar Karagöz oynatıldı ve bu ülkelerin çoğunda Karagöz genellikle Türkçe sergilendi.