Hanefilik a. İmamı Âzam Ebu Hanife’nin kurduğu fıkıh mezhebi.
Fıkıh biliminin en büyük önderi kabul edilen Ebu Hanife (Numan bin Sabit), 30 yıllık öğretim yaşamı boyunca ehli sünnet ilkelerine bağlı dört fıkıh mezhebinden biri olan hanefilik mezhebinin kuruluş ve gelişmesini sağlayan temel yöntemleri oluşturup belirledi. O zamana kadar daha çok dinlemeye dayanan ders yöntemini bırakarak yazdırmaya ağırlık veren Ebu Hanife, ders sırasında ortaya atılan sorunları önce tartışmaya açar, öğrencilerinin görüş ve değerlendirmelerini dikkatle dinler, sonra kendi düşünce ve içtihat” ını kanıtlarıyla birlikte ortaya koyardı; gerekli son düzeltme ve düzenlemeler yapıldıktan sonra konu ile ilgili sonuç özlü bir anlatımla kâğıda geçirilirdi,
İlk hanefilerin bilimsel görüşme ve danışmayla sürdürdükleri bu derslerde müslümanlığın ameller ile ilgili bütün öğretileri yeni baştan ele alınarak incelendi; ayrıca Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ortaya çıkan, dolayısıyla dinsel doğmalarla (ayetler ve hadisler) çözümü güçleşen yeni sorunlar konusunda çözümler arandı.
Hanefiliğin, bu tür sorunların çözümünde akıl ve düşünceye (rey) en çok ağırlık veren sünni mezhep oluşu, bu yönünün öteki mezheplerin önde gelenleri tarafından şiddetle eleştirilmesine yol açtı. Ebu Hanife, yalnız geçmişte ve şimdi var olan sorunları incelemekle yetinmeyerek gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların da çözümlerini hazırlayarak fıkıhta bu konuda da öncülük etti. Böylece hanefilik, sorunların önünde giden bir hukuk düzeni kurmayı amaçlıyordu. Bu yeni anlayış, çok sayıda somut ve sonradan ortaya çıkabilecek sorunların incelenmesine yol açtı. Bu sorunlardan ortak niteliktekiler için getirilen çözümlerin, varılan yargıların bir tek kural içinde birleştirilmesi yöntemi, ilk kez Ebu Hanife ve onu izleyen hanefi fıkıh bilginlerince gerçekleştirildi. Fıkıh sorunlarını ve varılan sonuçları belli başlıklar altında toplayan ve bölümlere ayıranlar (tedvin ve tasnif), yine ilk kez hanefi fıkıhçılar oldu.
Hanefilik yönteminde herhangi bir fıkıh sorunu, öncelikle sorunun Kuran ayetleriyle karşılaştırılmasıyla çözümlenmeye çalışılır. Ancak bu karşılaştırmada Kuran’ ın hükümleri, eskinin değil, ama şimdinin “iyi (maruf) ve kötü (münker)” anlayışı çerçevesinde değerlendirilir Çünkü, bu mezhepte toplumsal yargılar ve gelenekler (örf) büyük önem taşır.
Kuran’da sorunun çözümüne yarayacak açık ya da kapalı bir anlatım varsa Kuran’a uymak gerekir; yoksa Hz. Peygamber’in sünnetine başvurulur. Sünnette de çözümü bulunamayan sorunlar için ashabın fetva ve yargıları dikkate alınır. Hanefilikte, öteki mezheplerin tersine, ashabtan sonraki kuşakların fetva ve yargıları kanıt sayılmaz, imamı Âzam, bu nedenle ağır eleştirilere uğrayınca, “Onlar imamsa biz de imamız” diyerek kendi görüş ve düşünce bağımsızlığını kesin bir kararlılıkla savunmuştu. Bununla birlikte, düşünce özgürlüğüne saygısı nedeniyle, sözlerine şunları da ekledi: “Bu, benim görüşümdür ve elde ettiklerimin en iyisidir. Ancak, bundan daha iyisini bulan olursa onu kabul ederiz.”
Ebu Hanife’nin görüşlerinin bir mezhep olarak ortaya çıkıp benimsenmesinde, öğrencilerinden özellikle Ebu Yusuf Yakup ve Muhammet bin Hasan eş-Şeybanı’nin çaIışmaları ve yapıtları önemli rol oynadı. Bu çalışmalar sonunda önce Irak’ta temeli atılıp ilkeleri belirlenen hanefilik, İslam dünyasının hemen her yanına yayılmaya başladı. Abbasiler döneminde devletin başlıca mezhebi durumundaki hanefiliğin en geniş yayılma alanı Horasan ve Maveraünnehir oldu; en ünlü hanefi bilginleri bu yörelerde yetişti. Abbasiler’den sonra bir süre gerileme dönemi yaşadıktan sonra Türklerin islam dünyasında ağırlık kazanmaya başlamalarıyla yeniden canlandığı gibi, en yaygın ve en etkin fıkıh mezhebi durumuna geldi. Günümüzde bütün müslüman ülkelerde hanefiler bulunmakla birlikte, islam dünyasının özellikle K. ve D. kesimlerinde yaşayan halkların, yörelere göre ya tamamı ya da büyük çoğunluğu hanefidir. Türkler’den hanefi olmayanlar pek azdlr. Araplar dışındaki sünni müslümanların hepsinde hanefiler çoğunluktadır.