Hatıra Nedir? Hatıranın Özellikleri Nelerdir?

Yazarın kendine veya yakın bir tanıdığına ait geçmiş olayları anlattığı düz yazı türüdür.

Hatırat, anı. Çeşitli alanlarda ün yapmış, şöhret olmuş kişilerin, bilhassa başlarından geçenleri ya da dönemlerinde olup biten olaylarla ilgili bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılara, eserlere verilen isim. Anı, ya günü gününe yazılan notlara dayanılarak, ya da sonradan hatırlanılarak yazılır.

Anılar, tanınmış bilim, sanat ve politika adamları gibi ünlü kişilerin hayatlanna ışık tutarlar. Onların başarı kazanmak için verdikleri mücadeleyi aydınlatırlar. Kültür tarihinin ve edebiyatın zengin kaynaklarından biri sayılan (roman, hikaye, oyun, deneme gibi türlere zengin malzemeler sunan) anılar, yaşanılan devrin özelliklerini de yansıtırlar. Bu özellikleriyle bir çok araştırmalara kaynaklık ederler; belge değeri taşır, tarihin karanlıklarında kalan bazı ilginç olayların da gün ışığına çıkmasına yardım ederler. André Gide, “hatıra yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır” derken, hatıratların ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Hatıra yazarını böylesine zor, böylesine zahmetli ve “netameli” bir işe sevkeden sebep nedir? Şimdiye kadar, böyle bir soruya genellikle şu türden cevaplar verilmiştir: Hatıra sahipleri, hayat tecrübelerini başkalarına aktaracak, genç nesillere yaşadıklarının usaresini sunacaklardır. Böylece hem tarihe yön vermiş olacaklar, hem de milletlerinin kültürel mirasına katkıda bulunacaklardır. Kimi zaman, hatıra yazarı, yazdıklanyla şöhret olmak, para kazanmak amacı da güdebilir. Bu kabil gerekçeleri kabul etmeyen Ali Çolak, hatıraların başka bir kaygıyla yazıldığını belirtir ve yazarın hatırasını kaleme almaktaki sırrını şu cümlelerle anlatır: “Benim hayranlıkla ve gıpta ederek okuduğum o güzelim hatıralar, o ballandıra ballandıra anlatılan dostluklar, edebiyat ve şiir muhabbetleri, renkli ve asude hayat manzaraları şöhret yahut para için, tecrübeleri aktarmak için yazılmış öyle mi? Hayır, hayır…

Hatırat yazmada bizim bilmediğimiz bir sır, harikulade bir lezzet olmalı… Hayalen o günlere gitmenin ve onları tekrar yaşamanın dayanılmaz hazzı olmalı yazarın parmaklarını daktiloya götüren.”

Hatıra kitaplarından yararlanırken arıştırmacıların çok dikkatli olması gerekir. Çünkü, anı yazarı, sübjektiftir. Hep kendi hayatını, dünya görüşünü, zevklerini merkeze alarak olaylara bakar; durum değerlendirmesini kendi zaviyesinden yapar. Etrafındaki insanlan, kendi kıymet ölçüleriyle değerlendirir. Kendi yanlışlarını, olumsuzluklarını görmek ve göstermek istemez çoğu kez.

Kelime, terim olarak ilk kez Lügat-i Naci’nin 1902 basımında “hatırat” şeklinde karşımıza çıkar. Önceki dönemlerde bu türden yazılar, hatta eserler ortaya konmuş olsa da “hatıra” veya “hatırat” olarak adlandırılmamıştır. Terimin “anı” kelimesiyle karşılanması ise son 15-20 yıl içinde yaygınlık kazanmıştır. Keçecizâde İzzet Molla’nm (1785-1829) Mihnet-i Keşan’ı (1853) döneminin sosyal yapısını, Âkif Paşa’nın (1787-1845) Tabstra’sı (1883) devrinin siyasî hayatını ve entrikalarını yansıtan ilk önemli hatıra kitaplarıdır. Yirminci yüzyılda bir çok şair ve yazann, devlet ve siyaset adam:nın hatıraları kitap-laşmış, bu alanda gözle görülür bir yayın artışı gerçekleşmiştir.

Yazar olaylara kendi açısından bakar. Anılarda yaşanan olayların sonradan yazılması şarttır.
Anı, yazarın olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerini yansıtır.
Yaşanan dönemle ilgili bilgi verseler de anılar tarihi belge niteliği taşımaz.

Edebiyatımızda tanınmış anı türünde bazı eserler şunlardır:

  • Babür Name: Babür Şah
  • Kırk Yıl: Halit Ziya Uşaklıgil
  • Saray ve Ötesi: Ziya Uşaklıgil
  • Edebiyat hatıraları: Hüseyin Cahit Yalçın
  • Çankaya: Falih Rıfkı Atay
  • Defter-I Amal: Ziya Paşa
  • Edebi ve Siyasi Hatıralar: Yahya Kemal Beyatlı
  • Anamın kitabı: Yakup Kadri Karaosmanoğlu