Hattatlık; Hattatın yaptığı iş, güzel yazı yazma sanatı.
Hattatlık, güzel ve süslü el yazısı sanatıdır. Bu türlü yazı ustalarına, hattat denir. İslâm’da resim sanatına yer verilmediğinden, özellikle camilerin iç süslemesinde, hat sanatı büyük önem kazanmıştır.
İslam sanatlarının bir kolu olan hattatlığın temeli, Arap abecesinin ve harflerinin, sözcüğün başında, ortasında ve sonunda değişik biçimlerde yazılması kuralına dayanır. Ayrıca harflerin kısa ya da uzun yazılışı da hattata hünerini gösterme olanağı sağlar.
İslam hattatlığının başlangıcı Hz. Muhammed zamanına değin uzanır. Hz. Muhammed, 622’de Medine’ye gelip, islam devletini örgütlemeye çalıştığı sırada yaptırdığı mescidin sofasını, Kuran ve yazı öğrenenlere ayırmıştı. Ayrıca iç ve dış yazışmalar için yanında kâtipler bulunduruyordu. Bu kişiler o dönemin ilk hattatları sayılır.
Araplarla aynı ırktan olan Nabati kavminin abecesine dayanan arap alfabesi, islamlıktan sonra, yavaş da olsa sürekli olarak gelişti. Bunda Kuran’ın ve Peygamberin sözlerinin güzel yazı ile yazılması isteği etkili oldu. Hz. Muhammed döneminden günümüze ulaşan yabancı hükümdarlara gönderilmiş, ince deri üzerine yazılmış mektuplar ve Medine yakınındaki Sala dağında kayalıklara kazınmış yazılar incelendiğinde, harflerde yuvarlaklıkla, dönüş noktalarında sertliğin bir arada kullanıldığı görülür. Bu, yuvarlak yazıyla daha ilkel olan köşeli yazının birlikte geliştiğini kanıtlar.
Hz. Muhammed döneminde yazı, buna bağlı olarak da hattatlık henüz gelişmemişti. Buna karşılık dört halife döneminde (632-661), yazının bir ölçüde estetik kazandığı söylenebilir. Medine’ de medeni denilen yazı iki farklı üsluba göre yazılıyordu. Harfleri sağa doğru eğik olana mail, yatay harfleri fazlaca uzatıla- (öl. rak yazılana ise meşk deniyordu.
İslâm’ın ilk yıllarında Araplar, kufi adı verilen küt bir yazı kullanıyorlardı. Yazıyı güzelleştirmek gereksinimi duyan Arap hat sanatı ustalarından bir bölümü, yeni yazı biçimleri buldular: Nesih; sülüs; vb. Ünlü Arap hattatı Yakutu Mustasami, bu yazılardan altı çeşidini kurallara bağladı.
Osmanlı İmparatorluğu kurulup genişledikten ve Araplar da Türk egemenliğine girdikten sonra, hat sanatı, Türk hattatlar elinde en yüksek düzeye ulaştı.
İlk büyük Türk hattatı Şeyh Hamdullah (1436-1520), daha önce kuralları Arap hattatı Mustasami tarafından belirlenen altı çeşit yazıyı, yeni ve daha yalın bir üslupla yazmaya koyuldu ve geliştirdiği kurallar, zamanımıza kadar beş yüz yıl hiç değişmeden sürdürüldü. Onun zamanında yaşamış olan bir başka Türk hattatı Ahmet Karahisari, Yakutu Mustasami’nin yolundan gitmekle birlikte, kusursuz örnekler yarattı. Süleymaniye camisindeki yazılar; onun elinden çıkmadır.
Türk hattatlarının en ünlüsü, Şeyh Hamdullah’tan bir buçuk yüzyıl sonra yaşayan Hafız Osman’dır. Yazdığı Kur’anlar, bütün İslâm dünyasında Hafız Osman hattı diye tanınır. Ondan sonra da birçok ünlü hattat yetişmiştir: Mustafa Rakım; Mahmut Celâlettin; Kazasker Mustafa İzzet; Şefik Bey; Sami Bey; vb.
Uzun süre bir hat ustasının yanında çalışıp ondan icazet alan hattatlar, bir sanatçı topluluğu sayılır ve aralarından birini reisülhattatin (hattatlarbaşı) seçerlerdi. Son reisülhattatin olan Kâmil Akdik, 1928’de Latin harflerine dayanan Türk alfabesinin kabulüyle, hat sanatını Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir süsleme sanatı olarak öğretmeyi sürdürmüştür.
Türklerin hat sanatındaki ustalığı, bütün İslâm dünyasınca kabul edilmiştir. Herkesçe bilinen şu özdeyiş de bunu gösterir. Kuran Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.
Cumhuriyet döneminde laiklik ilkesinin kabulü ve Arap yazısının kaldırılması nedeniyle hat sanatı önemini yitirmiş, modern basım teknikleri eski yazıyla yazılmış değerli yapıtları, bu arada Kur’ an-ı Kerim’i aynı yetkinlikte basma olanağı sağladığı için, hattatlığa özenen de pek kalmamıştır.