Biçimsiz maddeyi çeşitli yöntemlerle işleyerek biçim verme sanatı olan heykelcilik, İ. Ö. 30 000 yıllarında başlamış, İ. Ö. IV. binyıl dolaylarında kusursuz örnekler (Eski Mısır’da, Mezopotamya’ da, Çin’de, Hindistan’da, İspanya’da) verdikten sonra, İ. Ö. VI. yy. dolaylarında Eski Yunanistan’da klasik heykelciliğin eşsiz yapıtları ortaya konmuştur.
Ortaçağ boyunca yalnızca dinsel yapıtlar veren heykelcilerin, Rönesans’la birlikte dindışı konulara da eğilmeleriyle özellikle İtalya’da (Donatello, Michelangelo, vb.) günümüzde de hayranlık uyandıran başyapıtlar birbirini izlemiştir.
XIX. yy’da özellikle Fransız Rodin’in ağır bastığı bu sanat dalı, XX. yy’da çok yönlü araştırmalara konu olmuş ve kübizm, fütürizm, soyut sanat, vb. sanat akımlarından etkilenerek, günümüzün sanayi artıklarını ve günlük eşyayı bile kullanan tekniklerine ulaşmıştır.
Heykelcilikte kullanılan başlıca gereçler taş, mermer, kil, fildişi, alçı, yalancı mermer ve tunçtur. Ama yarı değerli taşlardan demir, kurşun, lake ve balmumuna kadar çok çeşitli gereçler de heykelcilikte kullanılabilir.
Heykel sanatı, Osmanlı toplumuna en son giren ve İstanbul’da da en son yer alan sanat dallarından birisidir. İnsan figürünün kullanılmadığı, daha çok sütun tarzındaki anıtlardan İstanbul’daki ilk örnek olarak Meşrutiyet döneminden sonra Abide-i Hürriyet anıtını görmekteyiz. İlk ulusal anıt sayılabilecek bu eser, Mimar Muzaffer Bey tarafından tasarlanmış ve 31 Mart Vakasında hayatını kaybedenler için yapılmıştır. 1911’de açılan eser sonrasında İttihat ve Terakki önde gelenlerinden başlamak üzere, bir anıt etrafında özel bir mezarlık oluşmuştur.
Cumhuriyet döneminin ilk heykeli ise Sarayburnu’nda bulunan Atatürk heykelidir. Krippel tarafından yapılan bu heykel 1926 yılında açılmış ve Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcını simgelemiştir.
Yine Cumhuriyet’in sembol heykellerinden bir tanesi, anıt olarak Taksim meydanında yapılmıştır ve 1928 tarihinde İtalyan heykeltıraş Canonica eseridir. Atatürk heykelleri dışında İsmet İnönü’nün Alman heykeltıraş Rudolf Berling tarafından, 1940 yapımlı olan heykeli Taksim Gezi Parkı’na konmak istenmişse de çeşitli sebeplerden dolayı uzun süre bekletildikten sonra 1982 tarihinde Maçka Taşlık Tepesine konmuştur.
Yine İstanbul’un önemli heykellerinden Beşiktaş sahilindeki, Barbaros Anıtı’nı dile getirebiliriz. Zühdi Müridoğlu’nun eseri olan bu anıt, 1944 tarihlidir.
İstanbul Üniversitesi Rektörlük önündeki Gençlik Anıtı, Yavuz Görey’in 1955 tarihli bir eseridir. Yine Cumhuriyet’in 50. Yılı için yapılan Şadi Çalık’ın eseri, Galatasaray Lisesi önündedir. Ayrıca Alman II. Wilhelm tarafından hediye edilen ve 1969 yılında şimdiki yerine konan Kadıköy Altıyol’daki Boğa heykeli, İlhan Koma’nın Akdeniz, Rahmi Aksungur’un Zümrüdü Anka Kuşu, Hüseyin Gezer’in Fatih heykelleri ve son yıllarda parklarda gördüğümüz Barbaros Yokuşu’nda yer alan Yahya Kemal ve Rumelihisarı’nda Orhan Veli, Gülhane Parkı’nda Aşık Veysel ve benzerleri gibi heykeller İstanbul’a yeni bir çehre kazandırmıştır.
Boğa heykeli dışında İstanbul’un at ve arslan heykelleri de dile getirilebilir. Emirgân’daki Sabancı Müzesi bahçesinde bulunan ve binaya adını veren Atlı Köşk, 1864 tarihli bir eserdir. Ayrıca Dolmabahçe Sarayı’nda ve Yeniköy Sait Halim Paşa Yalısı’nda aslan heykelleri; Beylerbeyi Sarayı’nın hayvan heykelleri debelirtilebilir. Havuz içindeki kuğulu heykeller dışında, Galatasaray Lisesi’nin arka bahçesinde bulunan havuzdaki Denizkızı heykeli de ilgi çekici bir İstanbul heykel çalışmasıdır.
Kaynak: İstanbul Şehir ve Kültür / A. Haluk Dursun