Hikaye ( Öykü ) Nedir?
Gerçek ya da gerçekleşmesi mümkün olay ve durumları; yer, zaman ve kişiye bağlı olarak yüzeysel bir biçimde anlatan dar kapsamlı ve kısa yazılardan oluşan yapıtlardır.
- Kişiler, genellikle yaşamlarının belli bir kesiti içinde izlenir.
- Olaylar anlatılırken ayrıntılara girilmez.
- Dünya edebiyatında ilk örneğini Decameron adlı yapıtıyla ortaya koymuştur. Edebiyatımızda ilk öykü: Letaif-i Rivayat – Ahmet Mithat Efendi
a) Olay Öyküsü: Bir olay üzerine temellendirilen öykü türüdür. Bu tür öykülerde olaylar; serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak anlatılır. Bu türün, dünya edebiyatında ilk örneğini
Guy de Maupassanf verdiğinden bu öykü türü, “Maupassant tarzı öykü” diye de anılmaktadır. Bu türün, edebiyatımızda ilk temsilcisi Ömer Seyfettin’dir.
b) Durum Öyküsü: Sosyal olgulara, duygu ve düşüncelere önem verilir; olay anlatımına dayanmaz. Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz. Bu türün, dünya edebiyatında ilk örneğini ton Çehov verdiğinden bu öykü türü, “Çehov tarzı öykü” diye de anılmaktadır. Bu türün, edebiyatımızda ilk temsilcileri Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır.
c) Modern Öykü: İnsanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekler, hayaller ve birtakım olağanüstülüklerle gösterilir. Kurucusu Franz Kafka’dır. Bizdeki en önemli temsilcisi ‘dir.
Hikaye kısa olduğu için, kolay okunan ve sevilen bir türdür. Daha çok hareketten hoşlanan insanlara hitap eder. Hikayenin en önemli malzemesi insandır. İnsanın olduğu her yerde hikaye vardır. İnsanî olan her şey hikaye konusu olabilir. Az da olsa, başka varlıklar da hikayenin konusunu teşkil edebilir.
Hikayeyi, bir bakıma, romanın kısa bir bölümü olarak da düşünebiliriz. Roman çok katlı bir apartmansa, hikaye tek katlı müstakil bir ev gibidir. Her iki tür de, aynı tekniği kullanır. Ancak, hikayede derin ruh tahlillerine gidilmez. Hayattan alınan bir kesit yoğunlaştırılır. Batılı bir yazann deyişiyle hikaye hafif olmalıdır, ama tüy gibi değil, kuş gibi… Hikayede söz konusu edilen kişiler azdır. Bir tek insan bile, hikayenin varlığı için yeterlidir. İnsanlar arasındaki anlaşmazlık ve çatışma, hikayenin temel unsurlarından biridir.
Hikaye, Türk edebiyatında, 19. asrın ikinci yarısından itibaren görülmeye başlar. İlk hikaye örneklerini Halid Ziya Uşaklıgil, Samipaşazâde Sezai (1860-1936), Mehmet Rauf, Ömer Seyfettin vermiştir. Bizde klasik hikayenin öncüsü Ömer Seyfettin, modern hikayenin öncüsü de Sait Faik Abasıyanık’tır (1906-1954). Refik Halit Karay, Memduh Şevket Esendal (1883-1952), Sebahattin Ali (1907-1948), Orhan Kemal (1914-1970), Tarık Buğra (1918-1994), Haldun Taner (1915-1986), Füruzan (doğ. 1935), Rasim Özdenören (doğ. 1940), Sevinç Çokum (doğ. 1943), Selim İleri (doğ. 1946), Mustafa Kutlu (doğ. 1947) hikayeciliğimizde öne çıkan isimlerdi.
Yaşadığımız şu son yıllarda, hikaye yerine daha çok “öykü” kelimesinin kullanıldığını görmekteyiz. Ayrıca, son on yıldır hikayeciliğimizin büyük bir aşama kaydettiği söylenebilir. Özellikle kadın öykücülerimizin seviyeli, edebî kıymeti haiz metinler ortaya koyduğuna şahit oluyoruz. Hüseyin Su (doğ. 1952), Ramazan Dikmen (19561997), Nazan Bekiroğlu (doğ. 1957), Cihan Aktaş (doğ. 1960), Fatma Karabıyık Barbarosoğlu (doğ. 1962), Aslı Erdoğan genç hikayemizin ilk akla gelen isimleridir.
“Hikâye“, terimi gerçek veya hayalî bir takım olayların, maceraların özel bir üslûpla anlatımını ifade eder. Türk halk hikâyelerinin bir kısmı, nesir, bir kısmı nazım-nesir karışık, bir kısmı ise destan adı ile bütünüyle manzum olarak karşımıza çıkmaktadır. Halk hikâyeleri, Türk Halk
Edebiyatı’nın en karmaşık türlerinden biridir. Türk kültürünün hemen hemen bütün unsur ve ürünlerinin ve değerlerinin birleşmesiyle oluşmuş çok özel kompozisyonları olarak nitelendirilebilir.
Türk halk hikâyeleri, zaman seyri ve coğrafya mekan ilişkisi içinde efsane, masal, menkıbe, destan, şiir gibi diğer türlerle beslenerek dinî, tarihî, sosyal olayları potasında eritmiş, kendi iç yapısındaki ana plânını muhafaza etmiş kendi içinde çeşitli guruplara ayrılabilen sözlü anlatım türüdür.
Kültür tarihî açısından bu eserler üç gurup halinde incelenebilir:
1. Türk kaynaklı halk hikâyeleri; Dede Korkut Hikâyeleri, Köroğlu ve Kolları. Aşık Edebiyatı mahsullerinden olan, yaşamış veya muhayyel saz şairlerinin hayatları etrafında teşekkül eden ve saz şairlerinin tasnif edip saz eşliğinde anlattıkları biyografik halk hikâyeleri.
Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre gibi. Güney Anadolu’da aşiretler arasında yaygın türkülere bağlı bozlak adıyla anılan hikâyeler, Genç Osman, Gündeşlioğlu, Demirci gibi. Şehirlerde, hikâyeciliği dramatik sanat haline getiren meddahların günlük hayattan seçtikleri ve gelenekten alarak güncelleştirdikleri konular çerçevesinde anlattıkları, daha sonraları yazıya geçen hikâyeler, Sansar Mustafa, Hançerli Hanım, Letaifname, Cevrî Çelebi gibi. İslami muhtevalı Kadı ile Uğru, Kesikbaş gibi hikâyeler.
2. Arap Kaynaklı halk hikâyeleri: Leylâ ile Mecnun, Binbir Gece, Ebu Muhsin, Hz. Ali Cenkleri, Veysel Karanı, Battal Gâzî, Danişment Name gibi.
3. İran-Hint kaynaklı halk hikâyeleri: Ferhad ile Şirin, Kelile ve Dimle gibi.
Büyük ölçüde hikayeci âşıklar tarafından çok kere dramatize de edilerek saz eşliğinde nakledilen halk hikâyelerinin örnek karakterleri çalışkan, mücadeleci ve çok yetenekli olarak çizilmiştir. Ana fikir olarak dürüst ve çalışkan insanlar, engelleri ve kötülükleri yenme becerisine sahip oldukları takdirde mutluluk ve başarıya ulaşırlar. Halk hikâyelerinde toplumsal kabullerin, her zaman ortak doğru değerleri temsil eden iyi ve dürüst insanlardan yana olduğu ısrarla işlenmiştir.
Karamsarlık ve içe dönüklük Türk Halk Edebiyatı ürünlerinde yer almadığı gibi hikâyeler başta olmak üzere sözlü anlatım türleri hayatla başa çıkabilen, dışa dönük, yaşama sevincine sahip güçlü karakterleri örneklenmiştir.
Türk halk kültürü çaresizliği ve yenilgiyi hiçbir dönemde kabul etmemiş, edebî ürünler her derdin mutlaka çaresini bulan örneklerle doludur. Halk Hikâye ve masalları bu açıdan fevkalâde dikkat çekici örneklerdir. 1970’li yıllarda şekillenen ve bir ölçüde toplumun büyük bir çoğunluğunun onayını alan umudunu kaybetmiş, çaresizliğe boyun eğmiş düşünce ve üslûp tarzı olan arabesk
Türk kültürünün temel kabul ve anlayışına bağlı dünya görüşüyle bağdaşmamış ve 1990’lı yıllarda aşılmaya başlanmıştır. Hayat ve insana saygı anlayışının Türk kültürü içinde pekişmesinde Türk Halk edebiyatı örnekleri fevkalâde etkili olmuştur.
Kaynak: Prof. Dr. Umay GÜNAY, Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk Kültürü