Hısımlık, evlenen bir çiftin ailelerini birbirine bağlayan kurallar bütünüdür ve kuşkusuz, koşulları ile doğası, içinde oluştuğu akrabalık sistemine bağlıdır. Akrabalığın temel ve karmaşık yapıları arasındaki klasik ayrımı da Levi-Strauss ortaya koymuştur.
Akrabalığın temel yapıları denince, “terimlerin akrabalar ve hısımlar çevresini doğrudan belirlemeyi sağladığı sistemleri” anlamak gerekir. Bazı toplumlarda temel olarak bu durum görülür; böylece bazı akrabalarla (erkek kardeşler, kız kardeşler, koşut kardeş çocukları) evlilik yasaklanmış, bazılarıyla (çapraz kardeş çocukları, özellikle de ana soyundan gelen çapraz kardeş çocukları) da evlenilebileceği öngörülmüştür.
Belli bir topluluğun (bir kabile ya da aynı kabilenin çeşitli klanlarının birlikte yaşadığı köy gibi bir toprak birimi) bütün üyeleri, iki öbeğe ayrılmıştır. Bunlardan biri, evlenilebilecek olan kişileri,öbürü ise evlenilmesi yasaklanmış kişileri kapsar. Genel bir kural olarak, bir kimse, eşini, başka bir klandan edinir. Bu durumda dışarıdan evlilik söz konusudur ya da klan içinde evlilik yasaklanmış demektir. Ama, temel yapıların söz konusu olduğu durumda bile, evleneceklere belli bir seçim özgürlüğü tanındığını unutmamak gerekir. Ne var ki, bu özgürlük, izin verilen ilişkiler sınırı içinde kullanılmalıdır. “Karmaşık yapılar’sa (Batı toplumları bunun örneklerinden biridir), evlenilemeyecek kişileri belirledikten sonra, evlenilebilecekleri belirtmeyen bütün sistemleri kapsar.
Batı toplumlarında evlenmenin yalnızca kişisel karara bağlı olduğu günden güne daha yaygın biçimde kabul edilmekte, bununla birlikte, “evlilik davetiyeleri” hısımlık ilişkisinde, ailelerin belli bir ağırlığı olduğunu hâlâ ortaya koymaktadır.
Eşlerin “özgür seçimi”, temelde aynı toplumsal sınıftan olmakla, aynı dini benimsemekle ve birçok durumda ırk konusundaki düşüncelerle koşullanmaktadır. Yakın akrabayla cinsel ilişkinin yasaklanması uyarınca, evlenilmeyecek kişiler bir kez belirlendikten sonra, kuramsal olarak herhangi bir erkeğin, herhangi bir ‘kadınla evlenebileceği söylenilebilir. Oysa, sorun somut açıdan ele alındığında, karmaşık yapılı toplumlarda (özellikle en zengin ve en yoksul sınıflar söz konusu olduğunda), aşağı yukarı bir “sınıf içi evlenme” durumuyla karşılaşılır; birçok meslek kolunda da, bir toplumsal-mesleksel içten evlenme (öğretmen evlilikleri gibi) görülür. Böylece, “evliliği oluşturan eş alıp verme”nin, genel olarak, bir erkek ile bir kadın arasında değil, iki insan topluluğu arasında gerçekleştiği söylenebilir.