Hürriyet: Tutsaklık, boyunduruk, baskı altında olmayan kimsenin durumu; özgürlük: Bir esire hürriyetini vermek. Hürriyetine kavuşmak. Egemenliğini kendi elinde tutan bir halkın durumu; özgürlük, bağımsızlık: Hürriyetini ne pahasına olursa olsun koruyan bir halk. Siyasal güç karşısında bağımsız olan şeyin durumu; özgürlük: Basın hürriyeti. Özgür düşünceli, önyargıların, kalıplaşmış fikirlerin etkisinde kalmayan kimsenin durumu; özgürlük: Düşünce hürriyeti: Bir sosyal gruba tanınan en yüksek serbestlik derecesi; özgürlük: Hürriyetlerin yılmaz savunucuları. Zorunluluktan, zorlamadan uzak eylemin özelliği; özgürlük: Seçme hürriyeti.
Tanzimat’tan önce Türk toplumunda siyasal ve toplumsal anlamda “hürriyet” kavramı yoktu. Bütün insanlar Tanrı’nın kulu, Osmanlı tebaası padişahın kulu, savaşta tutsak düşen kimseler de kişilerin kulu (kölesi) sayılırdı. Ancak köleler için “azat etmek” (salıvermek), “azatlı” sözleri vardı.
1789 Fransız Devrimi’yle yaygınlaşan siyasal ve toplumsal “hürriyet” kavramı, Türkiye’de Tanzimat’tan sonra toplumda ve edebiyatta kullanılır olmuştur. Bu kavramı ilkin Şinasi kullanmak istemiş; o bile, Reşit Paşa’ya yazdığı kasidede, “hürriyete kavuşturmak” düşüncesini “azat etmek” sözleriyle karşılamıştır (Ettin azat bizi olmuş iken zulme esir). “Hürriyet” sözcüğü, belki de ilk olarak, “Yeni Osmanlılar cemiyeti” üyelerinin İngiltere’de (daha sonra da İsviçre’de) çıkardıkları gazeteye ad olarak verilmiş (1868 -1870, 100 sayı); daha sonra, Tanzimat dönemi şair ve yazarları (Namık Kemal, Ziya Paşa, vb.) tarafından sık sık kullanılmıştır.
Namık Kemal, ünlü Hürriyet kasidesinde, “Ey hürriyetin yüzü! ne büyüleyici imişsin; gerçi tutsaklıktan kurtulduk, bu kez de senin aşkının tutsağı olduk”; Ziya Paşa da “insanoğlunun hakkı olan hürriyet, dünyada bize nasip olmayacak mı bilmem” demiştir.
Sami paşazade Sezai’nin Sergüzeşt adlı romanında, çeşitli kişilere satılışı anlatılan Dilber adlı cariyenin, ancak kendisini öldürerek hürriyetine kavuştuğu anlatılır. Edebiyatı cedide şairi Tevfik Fikret, Rubab-ı şikeste adlı şiir kitabının başında, kendisini “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim” diye tanıtır.
İkinci meşrutiyet döneminde “hürriyet, eşitlik, kardeşlik, adalet” sloganlarıyla işbaşına gelen ittihat ve Terakki fırkası’nın bu kavramları işlemez hale getirmesi üzerine, Fikret, “Doksan beşe doğru” adlı şiirinde, “Hürriyetimiz var, diyoruz, şanlı, mübeccel; I Düşman bize kanun mu, ya hürriyetimiz mi? / Bir hamlede biz bunları kahrettik en evvel” der.
Kurtuluş savaşı yıllarında ve Cumhuriyet döneminde bu kavram, toplum yaşayışımıza iyice yerleşmiştir. Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nda, “Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet” der. Günlük yaşayışımızın doğal bir parçası haline gelen “hürriyet”, kitap ve oyun adı olarak da kullanılmıştır: Hürriyet (Suat Taşer, şiirler), Hürriyete doğru (Hasan Âli Yücel, denemeler), Hürriyet gene hürriyet (H. Â. Yücel), Hürriyet apartmanı (Sedat Simavi, ovun) vb.