İlk mitoslara her milletin Kosmogoni’sinde, yani dünyanın yaradılışı efsanelerinde rastlanır. Efsane; bir tabiat olayının, bir varlığın, tabiat unsurlarından birinde olan bir değişikliğin, akıldışı ve olağanüstü açıklama ve yakıştırmalarla anlatılan şeklidir. Dünyanın yaradılış efsaneleri, millî destanların, yani eposların başlangıç bölümleridir; eposların en eski parçaları, kosmogoni mitoslarında bulunur.
Türklerin yaradılış mitosları, Şaman dinine bağlı Altay Türklerinde görülüyor; Şaman dini dünyanın yaradılışı üzerine tasarlanmış mitoslara dayanır. Rus Türkologlarından Radloff (1837-1919), Altay Türklerinin, bugün’de masallar halinde anlatılagelen bu mitoslarından bazılarını derlemiş, yayımlamıştır ki, bunların en ilginç olanları meselâ Prof. Fuad Köprülü’nün Türk Edebiyatı Tarihi (1928) isimli eserinde de özet halinde bulunur.
Tarihleri ne kadar eskiyse epos ve mitosları da o ölçüde eskidir milletlerin. Kültür ve din temas ve kaynaşmalarıyla her millet komşularından yeni yeni efsaneler alarak, onları özümleyerek bu kültür hazinesini zenginleştirir. Geniş bir coğrafya üzerine yayılmış bir millette mitologya pek bol çeşitlemelerle karşımıza çıkar.
Yalnız şunu da unutmamalı: Bu malzemenin, deniz altında birbirine bağlı büyük kara parçalarının, deniz üstünde yer yer uç vererek adalar halinde kendilerini belli etmeleri gibi, zaman içinde zincirleme sürüp gitmesi gerekir.
Tarih kitaplarında uzak hâtıralar halinde kalmış eski Türk mitoslarının tarih boyunca sanat eserlerinde zaman zaman dirilemeyip varlıklarını belli edememiş ve ölü ata yadigârları olarak bir yerde donup kalmış bulunmaları, Türk destan ve mitologyasının bahtsızlığı olmuştur. Yoksa en azından Kozmogoni (dünyanın yaradılışı) ve eposlar bakımından çok zengin olan mitologyamıza bu kitapta geniş bir yer ayıramayacaksak bunun nedenleri hem bu düşünceler, hem de kitabımızın sayfa yetersizliğidir.