İstanbul İle İlgili Destanlar (İstanbul’a Ait Destanlar)

İstanbul ile ilgili destanlar nelerdir? İstanbul’a ait destanlar hangileridir, özellikleri nelerdir? İstanbul destanları hakkında bilgi.

İstanbul, aşıkların 17. yy’dan bu yana büyük ilgi gösterdikleri bir şehirdir. Yeniçeri Ocağı’ndan yetişen büyük âşıklar yanında çeşitli zamanlarda uğrayıp geçen, bir süre burada yaşayan taşralı âşıklar şiirlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak İstanbul’dan söz etmişlerdir

Aşık edebiyatında konu bakımından herhangi bir sınırı olmayan tek tür olan destanlar tarihe, toplum hayatına ışık tutan belgeler olarak da değer taşırlar. 19-yy’da matbaacılığın özellikle de taş basmacılığın yaygınlaşmasıyla destancılık da bir meslek halini almış, kendi yazıp bastırdığı ya da basımevlerinden temin ettiği destanları şehrin kalabalık yerlerinde yüksek sesle ve çoğu zaman ezgiyle okuyup satan destancılar da ortaya çıkmıştır (bak. destancılık). İstanbul üzerine yazılmış destanlardan en eskisi 1660’taki büyük yangınla ilgilidir. Ermeni aşuğlardan Aznavuroğlu tarafından yazılmış, iki bölümden ve 14 dörtlükten oluşan bu destan, tarihsel kaynaklar tarafından da doğrulanan bilgiler içermektedir. İstanbul yangınları, şehrin tarihinde önemli bir yer tuttuğu için her dönemde söylenmiş yangın destanları bu doğal afetle iç içe var olan İstanbul’un tarihi gibidir.

17. yy’in ünlü yeniçeri aşıklarından Âşık, Kâtibi, Kuloğlu, Kayıkçı Kul Mustafa doğrudan doğruya İstanbul üzerine şiir söylememişler, ancak padişahlardan, savaşlardan, kazanılan zaferlerden söz etmişlerdir. Aşık Ömer bütünüyle İstanbul’u anlatan ilk destanın sahibidir. 17 dörtlükten oluşan İstanbul Destanında şehrin bazı kapı ve semtlerinden söz edilir, buraların özellikleri dile getirilir.

IV. Mehmed ‘in tahtan indirilmesi (1687) üzerine padişahın çok sevdiği kadınlardan Afife Kadın tarafından söylenen destan da çok dar bir çevreyle ilgili olmakla birlikte İstanbul halkı arasında yayılabildiği ölçüde eski padişah yanlılarının duygularına seslenmiş olmalıdır. 18. yy aşıklarından Abdi doğrudan doğruya İstanbul’u anlatan hece ve aruzla söylenmiş şiirlerin sahibidir. 22 Mayıs 1766’ da İstanbul ve çevresinde büyük bir deprem olmuş, birçok bina yıkılmış, pek çoğu da harap olmuştur. Ermeni asıllı şairlerden Pere (ya da Bedros) bu doğal afet için kavuştakları üçer mısralık 26 kıtadan oluşan bir destan yazmıştır. Aynı deprem için Ceryanoğlu  mahlaslı bir aşuğ tarafından da 11 dörtlükten oluşan bir destan söylenmiştir. Her iki destanda da depremin şehirde yarattığı tahribatla halkın içine düştüğü sıkıntılı durum dile getirilmiştir.

19. yy, âşık edebiyatında bir canlanma ve büyük isimler yetiştirme çağıdır. Aynı zamanda destan türünün büyük bir yaygınlık kazandığı, toplumda yarı edebi bir dille haberleşme, etkileşme ortamı yarattığı bir dönemdir. Bu yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaşan gazeteler yanında tek yaprak halinde basılıp satılmak suretiyle halka hitap eden, halkın duygu ve düşünce dünyasını yansıtıp bir tür halkın sesi olan destanlar da görülmeye başlanmıştır. Destan, bu işi meslek edinenlerin elinde farklı boyutlar kazanmış, birtakım nazım kusurları taşısa da geleneğin devamına yardımcı olmuştur.

19. yy İstanbul’uyla ilgili ilk destanlardan biri Nigari mahlaslı bir âşık tarafından 1807’deki Kabakçı Mustafa Ayaklanması üzerine söylenmiştir. Nigârî, 17 dörtlükten oluşan destanında isyancılardan yana olduğunu, III. Selim döneminde (17891807) yapılan yeniliklerden hoşlanmadığını açıkça belirtmiş, yeni padişah IV. Mustafa’yı ve isyancıları övmüştür.

II. Mahmud ‘un padişah olmasında etkili olan Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın hazin sonu da ( İstanbul’da söylenmiş bir destana konu olmuştur. Derviş Osman mahlaslı bir yeniçeri âşığın destanında sadrazamın konağının basılması, yeniçerilerle çarpışan paşanın ölümü, isyanı Nizam-ı Cedid ve sekbanların çağrılmasıyla yatışır gibi olması, IV. Mustafa’nın boğdurulmasıyla, isyanın bastırılması hikâye edilmektedir.

Tarihte Vak’a-i Hayriye diye de anılan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması (1826) İstanbul açısından da çok önemli bir olaydır. Beş yüzyıl boyunca devletin en büyük silahlı gücü ve son yüzyıllarda da baş belası olan Yeniçeri Ocağı, kanlı bir biçimde ortadan kaldırılmış, olayın tanıklarından olduğu tahmin edilen Ispartalı Seyranî de 30 dörtlükten oluşan Vak’a-i Hayriye Destanını söylemiştir. Destanda olay tarihsel belgelerde anlatıldığı biçimde sıralanmış, padişaha karşı duyulan sevgi dile getirilmiştir.

19. yy âşıklarından İstanbullu Gülzârî II. Mahmud’un ölümü (1839) üzerine bir destan söylemiş, böylece halkın çok sevdiği bu padişahın ardından toplumun duygularını dile getirmiştir. 29 dörtlükten oluşan bu destan Anadolu ve Rumeli’de büyük bir yaygınlık kazanmış, bu dönemde yazılan cönk ve mecmualarda ilk biçimi bozularak da olsa yaygın olarak yer almıştır. Destanda padişahın hastalanıp ölmesi, Abdülmecid’in tahta geçmesi acıklı bir dille anlatılmış, gerçekleştirdiği yeniliklerle kendini kabul ettiren genç padişah için gözyaşı dökülmüştür.

Tanzimat’ın ilanı da Şevkî mahlaslı bir aşığın destanına konu olmuş; 18 dörtlüklük destanda dünyanın bozukluklarından söz edilmiş, halk Tanzimat’a itaat etmeye çağrılmıştır.

Abdülaziz’in ölümünden (1876) sorumlu tuttuğu devlet adamlarını öldürmek için Midhat Paşa’nın konağını basan Çerkeş Hasan’ın yaptıklarını  anlatan 27 dörtlüktük Şehid Olan Zevât-t Kiramlann Destanı Ahmed Hayret Dağıstan! tarafından söylenmiştir.

19. yy’ın sonları ile 20. yy’ın ilk çeyreğinde İstanbul’la ilgili destanların sayısında büyük artış olmuştur. Semai kahveleri, çalgılı kahveler, tulumbacı mekânları, Galata Köprüsü’nün iki başı ve Yeni Cami arkası, çarşı ve pazar yerleri destancıların yüksek sesle okuyup satış yaptıkları yerlerdir. Belli muhitlerde ad bırakmış ünlü tulumbacıların ölümü şehrin dört bir yanını harabeye çeviren yangınlar yangın destanları, çeşitli amaçlarla işlenmiş cinayetler, Kurtuluş Savaşına kadar süren ve toplumu derinden etkileyen önemli savaşlar, bu dönem destanlarının belli başlı konularını oluşturur.

19- yy’da yaşanan büyük kolera salgını da (1865) Ermeni aşuğlardan Nami ile Fevrî adlı âşık tarafından destanlaştırılmıştır. Bu salgınla ilgili olarak söyleyeni belli olmayan iki destan daha basılıp satılmıştır. 10 Temmuz 1894 günü İstanbul’da büyük yıkıma yol açan deprem için Halit Hoca adlı bir âşık tarafından 22 dörtlükten oluşan Büyük Hareket-i Arz Destanı yazılmış, halkın çektiği acılar dile getirilmiştir.

19. yy İstanbul destanlarının konularından birini de şehrin çeşitli yerlerinde bulunan çarşı ve hamamlar oluşturur. Segâhî’nin 36 dörtlükten oluşan İstanbul Çarşısı, Kalpakçüarbaşı Destanı, İstanbul’u ziyaret eden bir taşralının gözüyle Bahçekapı’dan başlayarak Mahmutpaşa, Mercan ve Kapalıçarşı’yı hayranlıkla tasvir eder. Tosyalı Âşık Mustafa’nın İstanbul hamamlarını anlatan 150 dörtlüklük uzun destanı, Konyalı Âşık Mehmed ‘in 19 dörtlüklük Bayezid Hamamı Destanı, Âşık Veysel’in 20 dörtlüklük Üsküdar Büyük Hamam Destanı şehir hayatında önemli bir yeri olan hamamların yapısı ile, çalışanlar ve buralarla ilgili gelenekler bakımından tanıtıldığı önemli belgelerdir. 19. yy destanlarında eski İstanbul meyhane, kahvehane ve berberleri de tanıtılır, buralardaki esnaf güzellerinden söz edilir. Bu tür destanlara örnek olarak Sivaslı Âşık İbrahim’in 17 dörtlüklük Balıkpazarı Meyhaneleri Destanı, Âşık Razi’nin 17 dörtlüklük Üsküdar Balaban İskelesi Kahvehaneleri Destanı, Sivaslı Veli’nin Küçükpazar’daki bir berber güzelini tasvir ettiği 26 dörtlüklük Berber Destanı verilebilir.

Beşiktaşlı Gedaii’de 19. yy İstanbul’u üzerine destan söylemiş âşıklardandır. Vasf-ı İstanbul başlıklı 31 dörtlüklük destanında şehirde görülen ahlak bozukluğundan söz edilir; Frenk özentisi, dinsel inançların zayıflaması, tarikatların bozulması, dünyanın iyiye gitmediği açıkça belirtilir. Gedâî eski İstanbul hovardalarının korkulu belası olan baskınlardan birini anlatan ve çapkınlığın nelere yol açtığını çarpıcı bir dille sergileyen 23 dörtlüklük Baskın Destaniyte da bir destan türünün öncülüğünü yapmıştır. Ayrıca, bir İstanbullu hanımla evlenen fakir bir gencin başına gelenleri anlattığı 28 dörtlük-lük bir destanda geçen yüzyılın evlenme gelenekleriyle, bu yolla kurulan aile hayatının çarpıklıkları sergilenir.

Kayserili Seyranî’nin, Zileli Fedayî’nin, Aşuğ Namî’nin doğrudan doğruya İstanbul’a seslenen destanları 20. yy’da bu yolu izleyen Yusuf Acıkök, Talibi ve Âşık Veysel’e de örneklik etmiş, âşıklar övgü ve yergilerini destanlara dökmüşlerdir.

II. Meşrutiyetin (1908) basın hayatına getirdiği serbestlik, destan yayımcılığında da görülmüş, sayı ve çeşit bakımından dikkati çekecek ölçüde bir artış olmuştur. Naçârî’nin 27, Mehmed Safvetin 19 dörtlükten oluşan destanları bu döneme övgüler sıralayan örneklerdendir.

Bu dönemde yetişen Eyüplü Mustafa Şükrü Mehmed Kemali, Mehmed Safvet gibi destancı âşıklar dikkati çekmektedir.

20. yy İn ikinci yarısında da toplumdaki yerini koruyan destancılık, daha çok taşralı âşıkların Kore Savaşı (1950-1953), Dumlupınar Denizaltısı (195 3) ile Üsküdar Vapuru ‘nün (1958) batışı, 27 Mayıs 1960 harekâtı, Kıbrıs olayları ve savaşı (1963-1974) ile Varto depremi (1966) konulu destanlarıyla İstanbul dışında yaşamaya devam etmiştir.

Günümüze kadar kaç destan basıldığını kesin olarak tespit etme olanağı yoktur. Ancak 1928’e kadar 200, bu tarihten sonra da 1.500 destan basıldığı tahmin edilmektedir. 1934’ten sonra basılanlar bir ölçüde derlendiği için eski harfle yazılmış destanlara nispetle daha azı kaybolmuştur.

Sabri Koz