İstanbul Türküleri Nelerdir? Özellikleri

İstanbul Türküleri Hakkında Bilgi.

İstanbul’un klasik musiki dünyasının ne tamamıyla içinde, ne de büsbütün dışında sayılabilecek olan türküler, İstanbul’a özgü sanat dünyasını oluşturan unsurların en önemlilerinden biridir. Ortaya çıkışları, dönemlerine ait toplumsal yaşayışın nitelikleri hakkında ipuçları içeren anlatım özellikleri ve ortaya koydukları beğeni ölçüsü, İstanbul türkülerini bir musiki türü olmanın ötesinde, sosyolojik anlamda İstanbul hayatını değerlendirebilmek için gerekli kaynaklardan biri kılmaktadır.

İstanbul türküleri Anadolu halk türkülerinin Marmara ve Ege bölgeleriyle Anadolu’yu aşarak Rumeli’de bulduğu teknik ve estetik kıvamın, İstanbul zevkini hâkim renk ve ana çizgi biçiminde kuvvetle duyurduğu musiki eserleri olarak görülebilir.

Bu türkülerin ortak özelliklerinin en başta geleni anonim ve makam temeline dayalı oluşlarıdır. Hiçbir bölgenin halk musikisinde, İstanbul türkülerinde olduğu kadar şuh, çapkın ve keyif ehli insanların yaşayış özellikleri bulunmaz. Teknik yapı olarak klasik musikiye ait eserlerle aralarında pek fark yoktur. Bu yüzden İstanbul türkülerinin en azından bir bölümünün, klasik musikinin bestekârlarınca bestelenmiş olabileceği düşünülmüştür. Musiki zevklerinin “babadan İstanbullu” olanların meşrebine tam bir uyum gösterdiği, yani bu türkülerin hep İstanbulluyu anlattığı görüşünde birleşilmiştir.

Anonim özellikleri ön planda bulunan İstanbul türkülerinden birçoğunun bestekârlarının, heyecan ve coşkunluklarını, üzüntü ve sevinçlerini, yaşadıklarım ve hayat karşısındaki tavırlarını musikiyle terennüm edebilecek kadar musikiyi anlayan kişiler olduğu düşünülmüştür. Bu türkülerde İstanbul halkı anonim yaratıcı gücünü, vicdanını, duygularını, düşünce tarzlarını duru bir ifade zenginliği içinde dile getirmeyi başarmıştır.

İstanbul türkülerinin, bir karşılaştırma yapıldığında sanat yönünden ona en yakın tür olan Rumeli türkülerinden sonra gelişi, ortaya çıktığı ortamı oluşturan İstanbul’un, klasik Türk musikisinin en büyük merkezi oluşuna bağlanabilir. Rumeli’de İstanbul gibi bir merkez olmadığı için, Rumeli türküleri belli bir merkeze bağlı kalmadan oluşmuştur. İstanbul’da ise klasik musiki, dini ve dindışı kollarıyla zengin beste şekilleri içinde hayatın her alanında İstanbul halkının sanat heyecanını karşılamıştır. İstanbullunun musiki ihtiyacını öteden beri tekkede, camide, evde, konakta, sokakta, kahvehanede, meyhanede, sarayda, kilisede, sinagogta… çeşitli kol ve uzantılarıyla karşılayan musiki dünyasının bütünü içerisinde İstanbul türküleri, bütün mozaiği ile İstanbul halkının en güzel ifade araçlarından biridir.

İstanbul türkülerinde doğal dekor hep İstanbul’dur. Semtleriyle, denizi, havası, suyu, mehtabı, gemileri ve kayıkları, eğlenceleri, yangınları, güzelleri, aşkları, hattâ yeni moda olmuş birtakım giyim kuşam özellikleriyle her dönemin İstanbullusu, bu türkülerde canlı bir varlık halinde yaşar. Balatlı Yahudi genç, yan Türkçe, yarı kendi anadiliyle Balat kapusundan yivdim içeri/Poliçeler oturmuş iki keçeli/… /An-de vamoz elde aki/ Yo kero poraki mısralarıyla, hüseyni bir türküde aşkını dile getirir.

“İstanbul’dan Üsküdar’a yol gider”. “Çamlıca’nın yolu ince”. “Sarayburnu’ndan ben geçer iken”. “Beyoğlunda gezersin”.

“Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur” “Fındıklı bizim yolumuz” “Sarıyer’in ortasında var bir çeşme” gibi türkülerde semt semt İstanbul vardır. Bir deniz şehri olarak İstanbul, denizliye, denizcileri, gemileri, kayıklarıyla da bu türkülerin içindedir: “İstanbul’dan gelir kayık”; Gemilerde talim var/Bahriyeli yarim var; Gemideyim gemide / Ayağım yemenide; Bahriyeli güzelsin /Niçin beni üzersin. “Sevdim bir bahriyeli yar” gibi türkülerde deniziyle İstanbul vardır.

“Bahçelerde saz olur”, “Naziksin yavrum gonca gülden”, “Be bahçevan ben bahçemi bellerim”, “Ey bostancı musavver bir ak param var”, “Bahçenizde bir gül olsam”, “Bahçelerde aşlama” gibi çok sayıda türküde bağ, bahçe ve çiçek kültürü, özellikle gül üzerine çeşitlemeler belli başlı konuları oluşturmaktadır.

“Konaklar yaptırdım dağlar başına”, “Yanıyor mu yeşil köşkün lambası”, “İstanbul’un konakları köşeli”, “Sarıyer’in ortasında var bir çeşme” gibi birçok türküde ise İstanbul, mimarisiyle tasvir edilir. İstanbul’un giyim kuşam ve süslenme kültürünün izlerine ise “Sana da yaptırayım Naciyem fildişi tarak”, Mavi gözlük takarsın / Çok canları yakarsın, “Setiremin düğmeleri çift sıra”, “Saçlarını dökersin”, “Yemenimin uçları”, “Kâtibim” türküsündeki “Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır” ve “Kâtibimin setresi uzun eteği çamur” mısralarında, ünlü saba türküdeki “men-dil”e ait ayrıntılı tariflerde görmek mümkündür, istanbul türkülerinde İstanbullunun yeme içme kültürüne ait özellikler dahi dile getirilmiştir. “Külhanbeylik omuzdaşlar bize pek şandır” ve “Daracık sokakları duman bürüdü” gibi türkülerde ise külhanbeyi kültürünün izleri görülür.

İstanbul türküleri, asıl ortaya çıkış sebeplerini de aşarak Karagöz gibi bir seyirlik sanatın ayrılmaz parçalarından biri olmuş, sahne sanatlarında sahnede ve sahne gerisinde, daha sonraları ise sinema sanatında kullanılmıştır. Bazı İstanbul türkülerinden esinlenerek oyunlar da yazılıp sahnelenmiş, filmler çevrilmiş, böylece İstanbul hayatını anlatan yeni sanat eserleri üretilmiştir.

MEHMET GÜNTEKİN

İstanbul’u anlatan geleneksel türküler hangileridir, İsimleri

İstanbul türküleri, İstanbul ve dolaylarında çıktığı bilinen türküler; klasik Türk musikisinin etkisini taşır. Bir bölümü, eskiden Semaî kahvelerinde Anadolu’dan gelen saz şairlerinin doğuştan ve klasik musikinin etkisinde kalarak yarattıklarıdır, bir bölümü ise kanto duettolardır.

Asıl İstanbul türküleri ise, Rumeli ve Anadolu türkülerine çok yakın olan ve sahibi bilinmeyen şarkı ve türkülerdir. İstanbul türküleri çapkın, şuh, samimî, kalender, fakat muhakkak içli ve duygulu bir özelliktedir. Klasik musiki genel kurallarından ilham alınarak halk yaşayışını yansıtan eserlerdir.

Başlıca türküler: İstanbul’dan Üsküdar’a yol gider, Çavuş türküsü (hayatî aksak), Ben havada uçardım, avcılar tuttu beni (eve yürük aksak), Gemilerde talim var, bahriyeli yarim var (hicaz aksak). Şu gelen atlı mıdır, aman sorun Bağdat’tı mıdır (hicazkâr düyek), Yanıyor mu yeşil köşkün lambası (hüzzam yürük aksak), Yemenimin uçları, çıkamam yokuşları (hüzzam curcuna), Sana da yaptırayım Naciye’m fildişi tarak (hüzzam yürük aksak), Sendeki kaşlar bende de olsa (kürdî yürük aksak), Sıra, sıra siniler (neva düyek), Yangın olur, biz yangına gideriz (tulumbacılar türküsü) [neva yürük aksak], Bir dalda iki kiraz, biri al biri beyaz (saba düyek), Kahve olsam dolaplarda kavrulsam (segah düyek), Bahriyeli güzelsin, niçin beni üzersin (uşşak yürük düyek). Telgrafın tellerine kuşlar mı konar (uşşak düyek), Üsküdara gideriken aldı da bir yağmur (buselik sofyan).