İstanbul’un Unutulan Geleneksel Çocuk Oyunları. İstanbul’da eskiden çocukların oynadığı oyunlar hangileridir?
Eski İstanbul’da çocuklar için oyun yerleri oldukça boldu. Büyük ya da küçük topluluklar halinde cami avlularında, yangın yerlerinde, mezarlık tarlalarında, sokak ve mahalle aralarında ya da boş buldukları her yerde günün belirli saatlerine, mevsimlerin özelliklerine göre çeşitli oyunlar oynarlardı.
Çocukta çok küçük yaşlarda başlayan oyun kavramı doğal olarak yaşanılan yerle ve bu yerin toplumsal özellikleriyle, çocuğun çevresinde bulunan büyüklerin bilgi ve deneyimleriyle, çocuğun cinsiyetiyle yakından ilgilidir.
Bebeklikten kurtulup oyuncaklara anlam vermeye başlayan çocuk, İstanbul’ da aile büyüklerinin yaptığı el işi oyuncaklarla ya da Mısır Çarşı’sından, mahalle aktarından, Eyüp’ten alınmış çeşitli oyuncaklarla tanışırdı. Yavaş yavaş ev içinde, avluda kendi başına oynamaya başlayınca oyunlar ve oyuncaklar değişirdi. Çocuk oyunlarının kapı önlerine, sokak ve mahalle aralarına kadar yayılması çocuğun yaşına ve cinsiyetine göre değişmekteydi. İstanbul’ da kız çocuğunun kapı önünde belli bir yaşa kadar oynamasına izin verildiği halde erkek çocukları için bu sınırlama yoktu.
İstanbul çocuk oyunlarında, çocukların büyükleri taklit etmeleri esasına dayanan birçok öğe bulunmaktadır. Devlet erkânının davranışlarını, askerlerin savaş talimlerini, tulumbacıların bir yerden bir yere gidişlerini, ramazan gecelerinde dervişlerin tekkeler için yardım toplayışlarını taklide dayanan oyunlar vardı.
Eski İstanbul’da 10-15 yaşlarındaki erkek çocukların büyük alaylar oluşturarak oynadıkları oyunlardan biri de mahalleler arası taş savaşıydı. Çocukların kendileri ve mahalle halkı için zaman zaman çeşitli tehlikeler de yaratan bu oyunun yüz yıl kadar önceki oynanış biçimini Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Bir Zamanlar İstanbul adıyla derlenen anılarında çok güzel tasvir eder. Ali Rıza Bey’e göre gözlerini taştan sakınmayan, dayaktan yılmayan, her tehlikeye meydan okuyan çocuklardan kurulu takımlar, öteki mahallenin takımına haber gönderip perşembe günü savaş kararı alırlar. Genellikle de tatil olan cuma günü önceden topladıkları taşlan yanlarına alarak, savaşa başlarlar. Çatışmaların bazen akşama kadar sürdüğü bu oyunda karşı taraftan esir almalar, kafa göz yarılmaları, konu komşunun camlarının kırılması, oradan geçen birinin herhangi bir yerine taş ya da sopa değmesi gibi olumsuzluklar her zaman görülebilirdi. Bir taraf yenilgiyi kabul etmediği sürece devam eden savaşta esirlerin geceyi evlerinde geçirmeleri, ancak oyun yeniden başlayınca esaretlerinin de başlaması kuraldı.
Ahmed Rasim de çocukluk anılarını topladığı Falaka adlı kitabında İstanbul çocuklarının 1870’lerde neler oynadığına ışık tutar. M. Halit Bayırda İstanbul Folkloru adlı incelemesinde İstanbul’da oynanan 58 çocuk oyununu derlemiş ve bunların nasıl oynandığını kısaca açıklamıştır.
Geçmişte ve bugün İstanbul’da oynanan çocuk oyunlarının isimlerini şöyle sıralamak mümkündür: Açıl kilidim açıl, adım atlama, alaylar alaylar, altın beşik, aşık, aşık atma, atlan idare, ayine-i devran, ayak yere basmaz, balık ağı, balık kaçtı, bir keserim var, birdir bir, bom (bum), ceviz, ceviz atma, çatal matal, çember çevirmek, çıplak yavrum, çimdik çimdik makarna, çukur, dur, düğme, ebe çıldır, ebem kızdı, el çırpma, el el üstünde, elim üstünde kalsın, eller ve ayaklarla koşmak, esir almaca, estepeta, eveleme develeme, fış fış kayıkçı, güzellik oyunu, ip atlama, kaç kurtul, kadifeci güzeli, kafa karış, kap kaç, kapamazsın, kartopu oynama, kaydırak, kırmızı beyaz, kızak kayma, kızartma, kolan vurma, körebe, köşe kapmaca, kurt kuzu, kutu, orospu bohçası, öt kuşum, pilav pişti, pişti, saklambaç, sapan, sek sek, seke seke ben geldim, sekme, şap şap, tahin pekmez, tahtaravalli, taklidi oyun, taş savaşı, tavukla doğan, tek mi çift mi, topaç, tulumbacıların taklidi, uçurtma uçurma, uzun eşek, üşüdüm üşüdüm, varan bir top geri, vız, yağ satarım, yazı mı tuğra mı, yumurta tokuşturma, yumurtalı tavuk, yutturmam, yüzük, zıp zıp.
Bu oyunlardan bazılarının oynanış şekli kısaca şöyledir:
Elim Üstünde Kalsın-. İki ve daha fazla oyuncuyla oynanır. Bir oyuncunun eliyle diğer oyunculardan birinin omzundan veya başka yerinden tutarak “elim üstünde kalsın” demesiyle oyun başlar. Diğer oyuncu da bu oyuncunun bir yerinden tutmaya çalışır. İlk tutan oyuncu diğer oyuncunun kendisini tutmaması için kaçar, öteki oyuncu onu kovalar. Kaçan oyuncu tutulursa ebe olur, tutulmazsa öteki oyuncunun ebeliği devam eder.
Yumurtalı Tavuk: Oyuncular, aralarında ebeyi tespit ettikten soma gözlerini bağlarlar. Önceden bulunan top, bir oyuncu tarafından herhangi bir yere saklanır. Saklama işi tamamlandıktan sonra çocuklar ellerindeki yassı taşları birbirine vurarak, Yumurtalı tavuk / Yumurtalı tavuk / Yumurtası nerede / Folluktadır follukta diye hep bir ağızdan bağırırlar. Bu sesi duyan ebe gözündeki bağı çözer ve topu aramaya başlar. Diğer oyuncular da ellerindeki taşları birbirine vurup “Git git gıdak, Git git gıdak” diye sesler çıkararak gezinirler. Ebe topu bulunca oyuncular kaçışırlar. Ebe topla onları vurmaya çalışır, vurursa vurulan çocuk ebe olur, vu-ramazsa veya oyunculardan biri ebenin attığı topu tutarsa ebeliği devam eder.
Öt Kuşum: Kız çocuklan arasında oynanan bu oyunda önce ebe seçilir. Ebenin gözleri bağlanarak eline bir minder verilir. Diğer oyuncular dağınık bir şekilde otururlar. Ebe elindeki minderle oyuncuların arasında dolaşır, bir oyuncunun kucağına elindeki minderi koyarak oturur ve çocuğa “öt kardeşim öt” der. Çocuk kendini belli etmeyecek şekilde sesini değiştirerek “cik cik” diye öter. Ebe çocuğu sesinden tanır da ismini söylerse ebelikten kurtulur, yerine kuş gibi öten çocuk ebe olur.
Balık Kaçtı: 8-10 oyuncuyla açık alanda oynanan bu oyunda önce ebe seçilir. Diğer oyuncular bir daire oluşturarak yere çömelirler. Ebe dairenin ortasında durur. Çocuklar ellerindeki mendili ebeye göstermeden gizlice birbirlerine verirler. Bu sırada da hep birlikte “balık kaçtı, balık kaçtı” diye bağırırlar. Ebe mendili saklanırken görürse yakalanan oyuncu ebe olur ve oyun devam eder.
Taklitli Oyun: 5-10 çocuk arasında oynanır. Çocuklar aralarında bir ebe seçtikten sonra daire şeklinde yere otururlar. Ebe dairenin ortasına geçerek oturan çocuklardan her birine bir müzik aletinin adını verir. Ebe herhangi bir müzik aletinin çalındığında çıkardığı sesin taklidini yapar. Ancak bu müzik aletinin taklidini iyi yapmazsa oyundan çıkarılır.
Bom (Bum): Kalabalık oyuncu grubuyla oynanan bum oyununda çocuklar daire şeklinde yere otururlar. Oturan çocuklardan biri “bir” diye saymaya başlar. Yanındaki oyuncu “iki”, onun yanındaki “üç” diye devam eder. Oyunda kural olarak beş ve beşin katı olan rakamlar söylenmez. Beş ve beşin katı rakamları söylemesi gereken çocuklar onun yerine “bom” ya da “bum” diye bağırırlar. Bom demeyip şaşırarak rakam söyleyenler oyundan çıkartılırlar. Yanlışlık yapmayarak sona kalan çocuk oyunu kazanmış sayılır.
İstanbul Ansiklopedisi, Mevlüt ÖZHAN