Nasreddin Hoca’nın Kadılık Fıkraları
SEN DE HAKLISIN
“Adamın biri Hoca’ya kadılık yaparken gelip hasmı hakkında verip veriştirdikten sonra:
– Haklı değil miyim? demiş! Hoca:
– Haklısın! demiş.
Adam gitmiş, bu kez hasmı gelmiş; giden için ağzına geleni söyleyip kötüledikten sonra sormuş:
– Haklı değil miyim Hocam? Hoca:
– Yerden göğe kadar haklısın, demiş.
O da gitmiş… İki adamı ve Hoca’yı dinleyen karısı kendini tutamayarak sormuş:
– İlâhi Hoca Efendi, ne garip insansın, birini dinledin, haklısın dedin, ötekini dinledin, ona da haklısın dedin, bu ne biçim iştir?
Hoca bir süre düşündükten soma:
– Vallahi hatun, demiş, galiba sen de haklısın!”
SİZ DIŞARI ÇIKIN
“Nasreddin Hoca’nın kadılık yaptığı günlerden birinde, bir adam bir köpek öldürmüş. Bu suçundan dolayı onu mahkemeye vermişler.
Günü gelince mahkeme salonu tıka basa dolmuş; salonu dolduranların güllülerinden rahatsız olan Nasreddin Hoca, sinirlenerek şöyle demiş:
-Bu kalabalık da neyin nesi? Yahu, siz dışarı çıkın da, ölenin akrabalarından kimler varsa onlar gelsin içeri.”
SOKAĞI KİM TEMİZLER
“Bir gün Hoca, kadıyla sohbet ederken, içeri iki kişi girmiş. Bunlar:
-Evlerimizin tam birleştiği yerde sokağa bir köpek pisledi. Bunu hangimiz temizleyecek? diyorlarmış. Her ikisi de pisliğin öbürünün evine daha yakın olduğunu belirterek onun temizlemesi gerektiğini söylüyorlarmış.
Kadı onları dinledikten sonra, davayı önemsemeyerek, şaka olsun diye Hoca’ya:
-Bu davayı sen gör, demiş.
Hoca ise Kadı Efendinin kendisini şakaya aldığını anlayarak şöyle söylemiş:
-Efendiler, orası sokak olduğu için, ikinizin de değil, kamunun malıdır. Bu durumda, orayı ne sen, ne de sen temizleyeceksin; orayı kamu hizmeti gören Kadı Efendi temizlemelidir.”
TOKAT
“Bir gün, adamın biri Nasreddin Hoca’ya haksız yere bir tokat vurur. Hoca, adamı kadıya şikâyet eder.
Adam, kadıya önceden rüşvet verir. Bu yüzden mahkeme günü geldiğinde kadı:
-Tokatın cezası bir akçedir. Adam gidip getirip versin, diye adamı mahkemeden uzaklaştırır.
Hoca hileyi anlar. Bir süre bekledikten sonra yerinden kalkıp kadıya bir tokat atar. Ardından da şöyle der:
-Ben daha fazla bekleyemem. Adam gelince o bir akçeyi sen alıver.
SARHOŞ KADI
“Sivrihisar kadısı gece gündüz içermiş. Bir gün Hoca, talebesi Imad’la kırlarda dolaşırken bir de bakmış Kadı su kıyısında sızmış yatıyor. Cübbesi bir yanda, sarığı bir yanda…. Hoca, cübbeyi giymiş, sarığı da başma sarıp evine gitmiş. Kadı kendine gelince adamlarına buyruk vermiş:
-Cübbemle sarığımı kimde görürseniz yanıma getirin.
Ertesi gün Hoca’yı pazarda kadımn cübbesi ve sarığı ile gören mahkeme görevlisi yaka paça sürükleyip götürmüş. Halk da ne oluyor diye peşlerine düşmüş.
Mahkemeye varmışlar. Kadı sormuş:
– Hoca, sırtındaki cübbe ile kavuğu nerde buldun?
-Dün talebemle birlikte dolaşmaya çıkmıştık diye söze başlamış Hoca. Bir su kıyısında kör kütük sarhoş bir adam gördüm. Cübbesi bir yanda, kavuğu bir yandaydı. Ben de onları başkaları almasın diye alıp getirdim. Kadı Efendi sahibini belki tanırsın, tanıyorsan söyle de geri vereyim.
Kadı kendini toparlamaya çalışarak:
-Nereden tanıyayım, demiş, sen güle güle giymen bak.”
BUĞUNUN PARASI
“Akşehirli yoksulun biri, ancak kuru ekmekle karnını doyurabilmektedir. Bazen de biraz daha farklı bir tat almak amacıyla ekmeğini bir aşçının tenceresinden yükselen buğuya tutmakta, onunla yumuşatmaktadır. Aşçı bir gün bu yoksul adamın yakasına yapışıp para ister.
-Buğumun parasını ver.
Adamın verecek parası yoktur. Sonunda aşçı şikâyetçi olur ve soluğu Kadı’da alırlar. O sırada Hoca da gölge kadısı olarak görev yapmaktadır.
-Nedir şikâyetiniz?
Aşçı başlar anlatmaya. Böyleyken böyle.Yoksul adam da anlatır. Şöyleyken şöyle diye..
Hoca, kararını vermekte gecikmez. Aşçıyı yanına çağırır ve iki avucunun arasına aldığı iki üç altını onun kulağının dibinde sallayıp sesler çıkarır. Sonra da dönüp kararını bildirir:
-Al bakalım paranı. Buğuyu satan parasını sesini alır.”
HINK DAVASI
“Hoca’nın kadılık yaptığı zamanlarmış. Bir gün, kendisine garip bir dava gelmiş. Davacı, davalı için şöyle diyormuş:
-Bu adam ormanda odun keserken her balta vuruşunda “hınk” deyip kendisini gayrete getirdim. Şimdi karşılığını istiyorum vermiyor.
Hoca, bir süre düşündükten sonra davalıdan para kesesini istemiş. Adam, bundan bir şey anlamamış ama keseyi de uzatmış. Hoca, keseden paraları çıkarıp bir tahta üstünde paraları saymış. Tabi paralar tahtaya düştükçe ses çıkanyormuş. Hoca, daha soma davacıya dönüp:
-Tamam demiş. Hakkını aldın. Hadi git. Adam:
-Ama paralan vermediniz, diyecek olmuş.
-Hınk diyenin hakkı budur demiş Hoca. Sesine karşılık para sesi verdim sana. Böylece sen hakkını almış oldun.”
YALANCI ŞAHİT
“Hoca bir gün Kadıyı ziyarete gitmiş. Eşeğim de mahkeme kapısının önüne bağlamış. Derken mahkemeye yalancı şahitlik yapan birini getirmişler. O zamanlar bu suçun cezası eşeğe ters bindirip çarşı-pazar dolaştırmakmış. Kadı, Hoca’dan eşeğini rica etmiş, yalancı şahidi hayvana ters oturtup çarşı-pazar dolaştırmaya götürmüşler.
Hoca, eşeğin dönmesi için akşama kadar beklemiş.
Birkaç gün soma Hoca kadıyı gene ziyarete gitmiş. Bakmış aynı yalancı şahit ve gene bir eşek aranıyor, adama:
– Bana bak arkadaş, demiş, yalancı şahitliği bırak ya da kendine bir eşek al!”
RÜYADA PARA VEREN
“Hocanın kadılığı zamanında adamın biri mahkemeye bir adam getirip:
– Hocam bu adam rüyamda benden zorla yirmi akçe aldı, fakat şimdi istiyorum
vermiyor. Ben de mahkemeye getirdim. Benim hakkımı bu adamdan al, der. Hoca şikâyet edilen adama:
– Ver bakalım yirmi akçe, der.
Adam çaresiz çıkarır verir. Hoca alır eline parayı, avucunun içinde şıkırdatmaya başlar. Daha sonra da davacıya dönüp şöyle der:
– Duydun değil mi paraların şıkırtısını? Rüyada para veren uyandıktan soma ancak onun şıkırtısını alır.
Adam Hocanın bu kararına itiraz edemez. Nasreddin Hoca da parayı aldığı adama geri verir.”
BİLSEYDİM
“Hoca eşeğini çaldırmış. Çırpınıp bağırmaya, etrafı aramaya başlamış. Kendisini gören kadı çağırıp sormuş:
– Eşeği kime, nasıl çaldırdın?
Hoca, kadıya şöyle ters ters baktıktan soma:
-Bu soruların cevabım bilseydim çaldırmazdım! demiş.”