Osmanlı Devletinde Güreş


Osmanlılarda güreş, eski Türklerin uygulamalarının bir uzantısıdır. Eski Türklerde olduğu gibi Osmanlılar da güreş ve güreşçiye çok önem vermiş, güreşin gelişmesi için her türlü desteği vererek günümüzde ata sporu olarak bilinmesini sağlamışlardır. Bölgelere göre güreş uygulamasında küçük farklılıklar olsa da Osmanlılarda iki ana güreş türü vardı: Karakucak ve yağlı güreş.Toplum arasında harman güreşi de denen karakucak güreşi çim zeminde, toprak alanlarda veya harman yerlerinde yapılırdı. Yağlı güreş ise genellikle Ege ve Marmara bölgelerinde yoğunluk kazanmaktaydı. Davul zurna eşliğinde yapılan yağlı güreşler, karakucak güreşinin yağ sürülerek yapılan şeklidir.

Tarihi Kırkpınar Güreşleri, Osmanlıdan günümüze kadar gelen en büyük organizasyonlardan biridir. Bunun yanı sıra Hatay yöresinde “aba güreşi” de yapılmıştır. Bu güreşte pehlivanlar üst bölümlerine aba giyerler. Judoya benzer bir güreş türü olan aba güreşinde, yenişmeler ayakta olurdu. Ayrıca “don” veya “şalvar güreşi” denilen bir güreşte pehlivanlar alt bölümlerine geniş bir don ya da şalvar giyerler, üstleri çıplak olarak güreş tutarlardı.

Osmanlı Devleti’nde, ilk güreş tekkesi Orhan Bey tarafından Bursa’da açılmıştır. Edirne’yi alan I. Murat Osmanlılardaki 2. güreş tekkesini burada açmıştır. Özellikle İstanbul’un alınmasından sonra yaygınlaşan güreşçi tekkeleri, dönemlerinin en ünlü pehlivanlarını yetiştirip himaye etmiştir.

Osmanlılarda sporcu kavramı değişik sözcüklerle karşılanıyordu. Bunlardan biri de “pehlivan”dı. Bu sözcüğün kaynağı Farsça olup “pehlevan” biçimindedir. Pehlivan sözcüğü genellikle güreş için kullanılır ise de aynı kapsam içinde cirit, kılıç oynayanlar ve gürzle çalışanlar ile öteki spor dalları ile uğraşan kişiler de giriyordu. Güreşçiye “küştigir” de denilmekte idi.

Pehlivan sözcüğü, daha sonraki yüzyıllarda, sadece güreşçiler için söylenir olmuştur.
Pehlivan olanlar sosyal yaşamda saygın bir yer edindiği için herkes, küçük yaşlardan itibaren sürekli çalışmalarla kendisini pehlivan olarak yetiştirmeye çalışırdı. Bunlardan başarılı olanlar, yaşamlarını çeşitli yerlerde tuttukları güreşlerle kazanıyorlardı. Bu idman türü, tam bir halk sporu idi ve özellikle köy-lülerce çok benimsenmişti. Üstelik bu tür güreşi, boş zaman bulabildikleri her yerde yapabiliyorlardı.

Güreş Osmanlılarda ve diğer devletlerde bir çeşit güçlülük simgesi olarak algılanıyordu. Dönemlerinin ünlü pehlivanlarından olan Koca Yusuf, Adalı Halil ve Kara Ahmet gibi pehlivanlar, devlet desteğiyle yurt dışına gönderilmiş, başarıları ile tüm dünyaya nam salmışlardır.

HUZUR GÜREŞLERİ
Pehlivanların padişah önünde yaptıkları güreşlere huzur güreşleri denirdi. Genellikle pazartesi ve perşembe günleri olmak üzere haftada iki kere yapılırdı.

BAYRAM GÜREŞLERİ
Bayramlarda sarayda padişah huzurunda yapılan güreşlerdir.

RAMAZAN GÜREŞİ
Adından da anlaşılacağı gibi ramazan ayında yapılan güreşlerdir.

DÜĞÜN GÜREŞLERİ
Evlilik, Türklerde dinî ve millî bakımdan kutsal sayıldığı için evlilik törenlerine çok değer verilmiştir. Düğünlerde davul zurna eşliğinde güreşler yapılmaktaydı.

PANAYIR GÜREŞLERİ
Osmanlılarda çeşitli il, ilçe ve köylerde kurulan pazar yerlerine panayır adı verilirdi. Panayırlarda alışverişin yanı sıra güreş, at yarışları ve yaya koşuları gibi spor faaliyetleri de yapılırdı. Panayırlar kurulduğu il ya da ilçenin adıyla anılır, bu panayırlara yeni yetişen güreşçiler ustaları ile beraber katılıp tecrübelerini artırırlardı.

HAYIR KURUMLARI YARARINA YAPILAN GÜREŞLER
Osmanlının son dönemlerinde gelirini hayır kurumlarına bırakmak amacıyla yapılan güreşlerdir.

Kaynak: Türklerde Spor Tarihi, (Tuncer KURT, Mahmut KILIÇ, Muhammet Nuri KILIÇ, Fatih ÖZBAYRAKTAR)