Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Arazi Vergileri

Osmanlı devletinde ve Cumhuriyet Döneminde Arazi Vergileri Nasıl Alınırdı? Arazi vergileri için hangi kanunlar çıkarıldı?

Osmanlı İmparatorluğu’nda, gerçek anlamda bir arazi vergisi, 1858’de çıkartılan bir yasaya dayanılarak 1863’ten itibaren uygulanmaya başlandı. Bu dönemlerde arazi ve bina vergileri birlikte alınıyordu. Ancak 1910’da, bu uygulamaya son verilerek bina vergisi arazi vergisinden ayrıldı.

Cumhuriyet döneminde yeni bir arazi vergisi yasası çıkarıldı (1931). Bu verginin uygulanmasında en büyük sorun, tahrir (yazım) işlemleri oldu Bunun nedeni, arazilerde mülkiyetin (ya da hak sahipliği ile zilyetliğin) tek tek saptanarak değerlendirilmesi ve kayda geçirilmesi biçiminde yapılan yazım işlemlerinin idari güçlükleri yanı sıra, maliyeti yüksek işlemler olmasıdır. 1936’da başlayan yazım işlemi iki yıl sürdü ve bundan sonra başka yazım yapılamadığı için arazi değerleri, 1936 değerleri esas alınarak katsayılarla saptanmaya çalışıldı. Bu dönemde, bina ve arazi vergilerinin yönetimi ve tüm geliri yerel yönetimlere bırakılmıştı.

1970′ te arazı ve bina vergileri birleştirilerek Emlak vergisi kanunu kabul edildi Bu yasayla, söz konusu vergilerin yönetimi merkezi idareye geçerken, hasılatın %80’i yerel yönetimlere bırakılıyordu. Emlak vergisi kanunu’nda eskisine göre önemli bir değişiklik de, verginin matrahının saptanmasıyla ilgilidir. Buna göre, söz konusu yasa içinde yer alan arazi vergisinin matrahı, arazinin rayiç bedelidir. Bu ise, arazinin beyan tarihindeki alım -satım bedelidir. Kural olarak, rayiç bedelin saptanmasında, mükellefin her beş yılda (ya da durumuna göre daha kısa bir sürede) yapacağı beyan esas alınmaktadır. 1981 de gerek yönetimi gerekse tüm hasılatıyla merkezi idarece üstlenilmiş olan bu vergi, 1986’dan geçerli olmak üzere yeniden yerel yönetimlere bırakılmıştır.