Tasavvufta Hırka Giymek Ne Demek

Hırka, yünden örülür ya da kumaştan dikilir. Osmanlılar döneminde yaygın olarak kullanılan kumaş hırkaların yerini, günümüzde örgü hırkalar almıştır. Bunlar elde örülür ya da makinelerde dokunarak hazır satılır. Kesiminin özelliği, genellikle uzunca, geniş kollu ve önü kapalı olmasıdır.

Osmanlılar döneminde giyilen kumaş hırkalar genellikle astarlı olur, astarı ve yüzünün birbiriyle uyumlu kumaşlardan yapılmasına özen gösterilirdi. Astarla kumaş arasına pamuk yerleştirilmiş ve kapitone yapılmış olanları da vardı. Bu tür hırkalar bugün de Anadolu’nun bazı yörelerinde kullanılmaktadır.

Arapçada giysi parçası anlamına gelen hırka sözcüğü, özellikle tasavvuf çevrelerinde zamanla tam bir giysi anlamı kazandı. Ebu Nuaym’ın Hilyet ül-evliya adlı yapıtında Hz. Muhammet’in giysilerinden birinin de hırka (bürde) olduğu belirtilir. Bir görüşe göre, eski parçalardan yapıldığı ve önü açık olduğu için bu adla anılan giysi, ilk dönemlerde çokça kullanılmamakla birlikte sonraları Hz. Peygamber’in kalın ve eski giysiler kullandığı söylentileri üzerine, hırka giyilmesi özellikle âbid’ (kendilerini ibadete verenler) ve zâhit’ler (dünya bağlarını en aza indirenler) arasında yaygınlaştı.

Hz. Muhammed’ in Kâab bin Züheyr adlı ünlü şaire armağan ettiği ve sonraları Hırkai saadet diye anılan hırka, günümüzde Topkapı sarayı’ nın aynı adı taşıyan dairesinde korunup saklanmaktadır. (Söylentiye göre Hz. Muhammed, Kaab’ın kendisi için söylediği kasideyi o kadar beğenmiştir ki, çıkarıp sırtındaki bürdeyi hırkayı şaire ihsan etmiştir. Bu yüzden bu kaside Kasidei bürde diye bilinir.) Hz. Muhammed’in Veysel Karani’ye armağan ettiğine inanılan bir başka hırka da Sultan Abdülmecit’in yaptırdığı Hırkai Şerif camisi’nde korunmakta ve belirli zamanlarda halkın ziyaretine açılmaktadır. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Ebu Sait el-Hudri, Enes, Huzeyfe, Selman -ı Farisi gibi sufiler tarafından tarikat uluları sayılan sahabilerin de hırka giydikleri söylenir.

Yoksulluğa ve alçakgönüllülüğe verilen önemi simgelemesi bakımından büyük bir değer ve anlam taşıyan ve tarikatın piri ya da halifesi tarafından giydirilen iki tür hırka vardı: 1. Hırkat ûl-irade ya da hırkat üt-tasavvuf, şeyhin yalnızca gerekli riyazet ve sülûku (tasavvuf için gerekli çabalar) tamamlayan müride giydirdiği hırka. Bu hırkayı giyen, halife olarak atanabilirdi. 2. Hırkat ût-teberrük ya da hırkat üt teşebbüh, tarikata yakınlık duyan (muhib) ve yeni girenlere giydirilen hırka. Bu hırka, müridin onu giymekle yeni ve özel bir kimliğe bürûndüğünü simgelerdi.

Derviş hırkasına, hırkai fakr û fena (yoksulluk ve yokluk hırkası) da denirdi. Derviş hırkası dikişli, belden pilesiz, mevsimine göre yün ya da ketenden, koyu ya da açık renkte olurdu. Önü açık, düğmesiz, yakasız, kollu, geniş ve topuklara kadar uzundu. Tarikatlarda şeyhle müridi arasındaki manevi bağı simgelediği, dünyaya bağlı kalmaktan sıyrılıp kurtulma anlamını taşıdığı için hırka kullanmaya özel bir önem verilir ve hırka giymeye hırkaya bürünmek, dervişe de hırkapuş (hırka giyen) denirdi.

Bazı dervişler, helal mal kazandıklarına inandıkları kişilerden bez parçaları alırlar ve bu parçalardan murakka (yamalı hırka) dikip giyinirlerdi. Dervişler, nefislerini baskı altına alan kişiler olduklarından hırka altında sultan diye anılırlar; olaylardan habersiz gibi görünmekle birlikte, tüm olup bitenleri neden ve sonuçlarıyla bildiklerini göstermek için dervişler hakkında hırka altından dünyayı seyredenler deyimi kullanılırdı.