Türk Kültüründe Ölüm Cenaze Gelenekleri

Türk Kültüründe Ölüm Cenaze Gelenekleri, Cenaze Törenleri Nasıl Yapılır? Ölüm Öncesi ve Ölüm Sonrası Gelenekler

Ölüm Öncesi Gelenekler

Anadolu’nun birçok yerinde gece vakti evin eşiğinden dışarı süt-yoğurt, hamur mayası (ekşi hamur), tuz, turşu, biber, soğan, sarımsak, acı, ekşi yiyecekler ile tencere, kazan gibi yiyecek kapları verilmez. Verildiği takdirde evden cenaze çıkacağına inanılır. Burada özellikle acı ve ekşi bir yiyeceğin evden dışarı çıkmasının, acı haberin yani ölümün eve girmesi olarak algılandığı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan acı ve ekşiyi sembolize eden söz konusu yiyecekler, ölüm gibi acı bir olayın ön belirtisi niteliğindedir. Bahsi geçen yiyecek ve kaplar verilmek zorunda kalındığında üzerlerine kömür veya tezek konularak gelecek uğursuzluk bunlara geçirilmek istenir.

Bazı bölgelerde ölümü engellemek için doğumdan sonra kırk gün kelle-paça yemeği yenilmez, aksi takdirde evden birisinin öleceğine inanılmaktadır. Rize ve çevresinde pasta, omlet ve börek türü yiyecekler bilerek veya bilmeyerek ters çevrilirse yiyenin yıl içinde annesi, babası ve yakınlarından birisinin öleceğine inanılmaktadır. Kırıkkale’de bazı aileler, tarhana yapmak için kazan kurduğunda birisinin öleceğine inandıklarından dolayı tarhana yapmazlar. Sivas Kangal’da, kavun ve karpuzun dilimlenmeden önce kesilen üst tarafını kimse yemez. Aksi takdirde yiyenin, kaynanasının öleceğine inanılmaktadır.

Halk inanışlarında ölümden korunmak için bazı uygulamalar yapılmaktadır. Yiyecek ve içeceklerin kullanıldığı bu uygulamalardan birisi, ezan okunurken özellikle de sabah ezanında uzun uzun uluyan köpeğe ekmek verilmesidir. Halk arasındaki yaygın inanışa göre köpeğin gözlerinde perde olmadığından dolayı ölüm meleği Azrail’i görür ve ulumaya başlar. Böyle durumda köpeğin önüne yemesi için ekmek bırakılır ve “başını ye” denir. Böylece köpeğin ulumasıyla gelebilecek olan ölümün köpeğe geçmesi amaçlanmaktadır.

Rüyada görülen çeşitli varlıkların bir takım çağrışımlarla desteklenerek düşü gören ve yakınları için ölüm belirtisi olarak yorumlanması oldukça yaygındır. Bunlardan yiyecek ve içecekle ilgili olanları, rüyada sarımsak ve soğan görmek, yaş üzüm yemek, kara üzüm görmek, kara ve sarı renkli meyve görmek veya yemek, kasap dükkânına asılmış kırmızı et görmek, mevsimi olmayan meyve görmek ve bulanık veya çamurlu su görmektir.

Ölüm yatağında olan birisinin iştahının açılması veya iştahının kesilmesi bu kişinin ölümünün yaklaştığına yorumlanmaktadır. Bir kişi öldüğünde o evde bulunan su ve yemek dolu kaplar, ölümün bulaştığı inanışından dolayı dışarıya dökülür. Bazı bölgelerde ölümün gerçekleştiği mahalledeki bütün su kapları boşaltılır, açıkta tuz varsa üzeri örtülür. Bunun sebebi ölüm olayından gelebilecek bir takım zararlı etkilerden kaçınmaktır.

Zira halk arasında, ölüm esnasında bu yiyecek ve içeceklere Azrail’in parmağını batırdığına; Azrail’in kılıcından sıçrayan kanların bu sulara ve yiyeceklere bulaşmış olabileceğine veya kanlı kılıcını bu yiyecek ve içeceklerle yıkadığına, böylece ölünün kanının bunlara bulaştığına inanılmaktadır. Şayet bu yiyecek ve içecekler dökülmez ise bunlardan yiyen veya içen bir kişinin öleceği inanışı yaygındır. Ölümden gelebilecek zararlardan kaçınmak için yapılan uygulamalardan bir tanesi de cenaze evden çıkınca arkasından su dökülmesidir. Aynı amaca yönelik olarak bazı bölgelerde ölüm olayının gerçekleştiğinden itibaren yedi gün içinde cenaze sahipleri yürek ve ciğer yemekten sakınırlar.

Ölümü yaklaşan ihtiyarlar defin için hazırlık yaparlar. Bu hazırlıklar arasında zemzem suyu temin etme de yer almaktadır. Bu zemzemin bir kısmı sekerat halindeki hastaya pamukla verilir, bir kısmı da yıkama suyuna katılır.
Türkiye’nin hemen her yerinde ölüm yatağında olan kişiye pamukla su verilir. Tunceli ve çevresinde bu uygulamanın yanı sıra ölüm yatağında olan ve çok acı çeken hastanın ayağına, ölümünün kolay olması amacıyla üç gün bal sürülmektedir.

Ölüm Sonrası Gelenekler

Cenaze, bir takım işlemler yapıldıktan sonra yıkanır. Cenazenin yıkandığı su etrafında bazı halk inanışları kümelenmiştir. Bunlardan bir tanesi, cenaze yıkanırken teneşirin altına dökülen suyun bir şişeye konulup haberi olmadan sarhoşa içirilmesidir. Sarhoşun bu suyu içtiğinde içkiyi bırakacağına inanılmaktadır.

Yozgat, Afyon, Çorum, Sivas ve Çankırı çevresinde cenazeyi yıkama işleminden sonra arta kalan su ile ev halkı çeşitli amaçlar için ellerini ve yüzlerini yıkarlar. Bu amaçlar ölenin arkasından fazla üzülmemek, ferahlık olması, acının soğuması, öte dünyada ölüyle buluşmaktır.

Sivas, Afyon ve Niğde çevresinde şifa niyetine bu su ile hastalar ve kırklı çocuklar yıkanmaktadır. Ölüm sonrası bazı baharat türü yiyecekler güzel koku vermesi için cesede ve kefene sürülmektedir. Bu baharatlar arasında çörek otu ve karanfil veya karanfil tozu bulunmaktadır. Ayrıca içecek olarak zemzem suyu yer almaktadır. Bazı bölgelerde çörek otu bulunan yere şeytanın gelmediği inanışından dolayı kefenin yanı sıra tabutun içinde de çörek otu konulur.

Türkiye’nin her yerinde defin işlemi bittikten sonra mezarın üzerine su dökülür. Bunun ölü için rahmet olduğu kabul edilmektedir. Ölen kişinin defin sonrası geride kalanlara zarar vermesini engellemek için yıkandığı yere bir kap içerisinde su bırakılır. Ankara ve çevresinde aynı amaca yönelik olarak ölünün elbiselerinin üzerine su serpilir.

Cenaze kalkan evde genel olarak iki, üç veya yedi gün yemek pişirilmez. Bu süre içerisinde komşular yemek getirirler. Buna Uşak ve çevresinde erene gitme denilmektedir. Gaziantep ve civarında taziye ziyaretine gidenler, mevsimine göre meyve, meşrubat, toz şeker, çay veya bir tepsi baklava getirmektedirler. Bu yiyecekler cenaze sahipleri tarafından taziye ziyaretine gelenlere ikram edilmektedir.*’ Buna benzer bir uygulama Tunceli ve çevresinde de bulunmaktadır. Bu ilde de taziyeye gidenler çay, şeker ve meşrubatla giderler. Kırıkkale’de ise taziye ziyaretine gelenler, cenaze evine genellikle kesme şeker, bazen de lokum ve gül suyu getirirler. Bazı bölgelerde taziye evine ekmek götürülmesiyle ölüm ateşinin soğuması ve sönmesi amaçlanmaktadır. Ölü evine götürülecek pide tırnaklanırken normalin aksine tırnaklama ortadan değil kenardan ortaya doğru yapılır. Böylece sıralı ölümün olması yani hayatına doymamış gençlerin ölmemesi amaçlanmaktadır.

Anadolu’nun birçok yerleşim biriminde cenaze sahiplerinin ölü adına yemek vermesi yaygın bir uygulamadır. Bu yemeğe genel olarak ölü yemeği denilmekle birlikte,  (Çubuk), kırk ekmeği (Erzurum, Çankırı), kazma takırtısı (Sivas, İçel), ölünün kırkı (Sivas), kırk yemeği, (Sivas, Tunceli), can aşı (Sivas, Tunceli), can helvası (İçel), kazma kürek helvası (Urfa), hayır yemeği (Gaziantep) gibi isimler de verilmektedir. Genel olarak yemek verme ölümün birinci, üçüncü, yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günlerinde yapılmaktadır. Elazığ çevresinde kokusu ölüye ulaşması için kadınlar definden hemen sonra un helvası yaparlar. Helva hazırlanırken orada bulunan kadınların her biri helvayı karıştırırken üç İhlas bir Fatiha sureleri okur ve ölüye hediye ederler. Pişirilen helva kadınlar arasında yenir.

Bazı yörelerde cenaze defin işlemi bittikten sonra cenaze evinde şeker, bisküvi gibi yiyecekler dağıtılır. Elazığ, Kırıkkale ve Sivas çevresinde ise cenaze evinde yemek verilir. Bu yemek kolay hazırlanabilen lahmacun, etli pide türü yiyeceklerdir. Bu yemek cenaze sahiplerinin yakın akrabaları tarafından hazırlanır ve defin sonrası defin işlemine katılanlara cenaze evinde ikram edilir

Karakeçililerde, ölümün birinci günü ekmek verilir, yedinci gününde ise acıyı dağıtmak için helva dağıtılır. Urfa yöresinde ise cenaze sahipleri ölü adına komşu ve akrabalarına helva ve tuz dağıtırlar. Böylece ölenin küs olan komşu ve akrabalarıyla barıştırılması amaçlanmaktadır.

Doğu Anadolu’da ölü için yapılmış helvanın kokusunu alanın yemesinin sevap olduğuna ve böylece ölünün ruhuna hayır işlemiş olacağına inanılır. Sivas Kangal yöresindeki Alevilerde cenaze törenine katılan herkese, ölünün gömüldüğü gün yemek verilir. Buna kazma takırtısı yemeği denilmektedir. Tunceli ve çevresinde ölümün ikinci günü akşam koyun veya koç kesilir. Bu hayvanın ciğeri akşam yemeğinde yenir. Sabah olunca yani ölümün üçüncü günü, ölen kişinin mezarında ölünün ağzını açma töreni yapılır ve kesilen hayvan etinden yemek yapılarak herkese dağıtılır. Bazı aileler haşlanmış et yemeği, pilav ve helva yapıp komşu ve akrabalara ikram ederler. Birinci günde yemek veren cenaze sahipleri, bir hayvan kesip etinden haşlama yaparak dağıtırlar. Böylece ölünün öbür dünyada ağzının açılarak yemek yemeye başladığına inanılmaktadır. Yine Tunceli yöresinde ölümden bir hafta sonra lokma dökülür, un, yağ ve tereyağıyla helva yapılarak dağıtılır, iki hafta sonra on beşinci gün yemeği verilir.

Uşak ve çevresinde definin üçüncü günü mezarlığa gelenlere un helvası ve katmer dağıtılır. Katmerin de içine bir miktar para konur. Ölü adına yapılan bu hayır, cenazenin üçüncü günü ağzının açıldığına inanıldığından yapılmaktadır. Eskiden cenazenin yıkanması için su getirilirdi. Su getirenlere de mezara gelenler gibi helva ve katmer dağıtılır, katmerin içine bir miktar para konurdu. Bazı bölgelerde irmik helvası veya un helvası yapılır, bazı bölgelerde ise lokma dökülüp dağıtılır. Tarsus’ta cenazenin kalktığı yere bir tabak un, bir soğan ve bir kaşık yağ konur. Bu yiyecekler daha sonra bir fakire verilir. Bu uygulamadaki amaç, ölen kişinin eceliyle öldüğünü belirtmektir. Konya Lâdik’te elli ikinci günü mevlit okutulup şeker dağıtılır. Ölümden bir ay sonra pişi yapılır ve ölüye hayır olması için komşulara dağıtılır.

Cenazenin kırkıncı veya elli ikinci günü mevlit okutmanın yanı sıra ölü için yemek verilmesi yaygın bir uygulamadır. Doğumda ve ölümde kırk gün, kirlilik süresinin tamamlanması anlamına gelmektedir. Ölümün elli ikinci günü yemek verilmesi, ölünün etlerinin kemiklerinden bu gün ayrıldığı inanışına dayanmaktadır. Halk arasındaki yaygın inanışa göre, bu günde el ve burun kemiğindeki etler düşer ve özellikle burun kemiğindeki etin düşmesi ölüye büyük bir acı vermektedir. Bu günde halka verilen yemekleri melekler altın tabakta ölünün önüne koyarlar ve böylece ölü bunun sevincinden acısını unutur. Bazı bölgelerde, özellikle de Kırıkkale’de kırkında veya elli ikinci gününde yemek veremeyen aileler şeker ve helva dağıtırlar. Elazığ’da cenazenin kırkında ve elli ikinci gününde yemek verilerek undan yapılan ölü helvası dağıtılır.

Günümüzde ölü helvası olarak genellikle hazır tahin helvası dağıtılmaktadır. Tunceli ve çevresinde ölünün kırkıncı günü, üçüncü günde verilen yemeğin aynısı verilir. Bir yıl sonra mezar kaldırma denilen uygulama yapılır. Mezar kaldırmada cenaze sahibi mezara bir kazma vurur; üçüncü ve kırkıncı günde verdiği gibi yemek verir. Yemek verme işlemi bittikten sonra mezarı düzenleme işine devam eder.

Mersin Tahtacılarında da ölen kişi için yakınları tarafından, genel olarak ölümün üçüncü, yedinci, kırkıncı gününde ve yıl dönümünde can aşı adı verilen toplu yemek verilmektedir. Üçüncü gün yemeğinde genel olarak helva ve çörek yapılarak komşulara dağıtılır. Ayrıca bu günde koç ve Cebrail kesilerek hazırlanan kurban yemeği ölü evinde topluca yenilir. Bu yemekten sonra, ölen kişinin kendisinden önce ölmüş olan akrabalarının ruhlarıyla tanışacağına inanılmaktadır. Ölümün yedinci gününde ölünün kefenden kurtulduğuna inanıldığından koç ve Cebrail kurban edilerek yemek hazırlanır ve bu yemek ölü evinde topluca yenilir. Ölen süt çocuğu ise bu günde birkaç çocuk eve çağrılarak süt ikram edilir.

Tahtacılarda ölünün yedi ile kırkıncı günler arasında darda beklediğine, kırkıncı gün verilen yemek sonrası dardan indiğine ve kemiklerinin eklem yerlerinden ayrıldığına inanılmaktadır. Kırkıncı günde de koç ve Cebrail kurban edilir ve dedenin veya mürebbinin bulunduğu yerlerde bu yemek, bazı ritüeller yerine getirildikten sonra topluca yenilir. Bir takım uygulamalar yapıldıktan sonra dede, sofraya getirilen yemekten bir parça et alır ve bunu yemeği yapan kadına gönderir. Bundan sonra davetliler yemeğe başlayabilirler. Ölümün birinci yıl dönümünde de koç ve Cebrail kurban edilerek hazırlanan yemek topluca ölü evinde yenir. Bu yemekle ölen kişinin yakınları tarafından unutulmadığının  kendisine hatırlatıldığına inanılmaktadır.

Diğer taraftan ölünün mezarı bu yemekten sonra yaptırılmaktadır.. Bazı Tahtacı köylerinde ölümün on ikinci ve elli ikinci günlerinde de yemek verilmektedir. On ikinci günde Cebrail kurban edilerek topluca yemek verilirken, elli ikinci günde verilen yemekte kurban kesilmez. İzmir’deki Alevi köylerinde ölünün ruhuna pişirilen yemekler nevruz günü mezarlıkta toplu olarak yenilir ve bu törende rakı içilir. O gün hazırlanan yemeklerden bir kısmı orada dağıtılır ve buna hak üleştirme denir. Bazı Alevi topluluklarında buna mezar kaldırma da denilmektedir. O gün mezarlığa götürülen yemeklerden hiç biri eve geri götürülmez. Yiyeceklerin mezar başında yenilmesi aynı zamanda ölülerin de yemesi anlamına geldiğinden, yiyeceklerin geri götürülmesine ölülerin güceneceklerine inanılır. ‘

Ölüm olayında yiyecek ve içeceklerin kullanıldığı bir diğer uygulama, kırkına günden sonra yapılan yas kaldırma veya yas almadır. Yas kaldırmada birtakım uygulamalar yapıldıktan sonra genel olarak toplu halde yemek yenilmektedir. Bazı yörelerde yas kaldırma hamamda yapılmaktadır. Yas hamamı denilen bu uygulamada, yaslı aileyi akrabaları ve komşuları hamama çağırdığı gibi yaslı aile de yas hamamı yaparak komşularını ve akrabalarını özellikle de evlerine yemek getirenleri çağırır. Burada çağrılan komşulara ve akrabalara yemek verilir. Kayseri’de yas hamamında meyve ve gazoz verilir.

Urfa’da hamama davet edilenlere pekmezli yufka ekmeği ve dürüm, Sivas’ta ise şekerli kahve ve sigara ikram edilir. Yas hamamı ile cenaze sahiplerinin acılarının dökülmesi amaçlanmaktadır. Yas kaldırmanın bir başka yöntemi de, acılı ailenin yaşlı kadın üyesine bir hediye vermektir. Hediye aracılığı ile yas alma ve yoklama çoğu zaman baş sağlığı dileme ve ölü yemeği verme ile karışmaktadır. Sivas’ta ölü için yemek götüremeyenler ölü evini yoklatır. Bunun için diğer hediyelerin yanında genellikle ağız tatlığı olması için bir tepsi baklava gönderilir. Sivas’ın İmralı ilçesinde ölü sahibine yağ, bulgur, şeker ve meyve; Zara’da çay şekeri veya elma götürülür. Çorum ve Van’da yaslı aileye hediye olarak çay şekeri getirilir. Aybastı’da ölü görmeye tatlı ile gelinir.

Ölümle ilgili yas süresi, bazı bölgelerde ölümün üzerinden bir bayram geçmesiyle son bulmaktadır. Elazığ’da ölümden sonraki ilk bayrama kara bayram veya yas bayramı denilmektedir. Bu bayramda ölü sahipleri sanki evlerinden yeni cenaze çıkmış gibi matemdedirler. Ziyarete gelenlerden de aynı taziyede olduğu gibi Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler aşır okurlar, bilmeyenler Fatiha suresi okurlar. Cenaze sahipleri ziyarete gelenlere şeker, tatlı ikramı yerine çay, sade kahve ve sigara ikram ederler. Karakeçililerde kara bayram akşamlan helva yapılır.

Niğde ve çevresinde ölünün cuma geceleri evine gelip ziyaret ettiğine inanıldığından, bu gece evlerde ölünün sevdiği güzel yemekler yapılır. Soğan gibi kokusu rahatsızlık veren yiyecekler yenilmez. Bu gece yapılan yemeklerden bir kısmı ölünün ruhu için komşulara dağıtılır.

Türk halk inanışlarında mezar ziyareti önemli bir yer tutmaktadır. Mezar ziyareti de genel olarak arife günü ve dinî bayramların birinci günü yapılmaktadır. Mezar ziyaretinde Kur’an-ı Kerim ve çeşitli duaların okunmasının yanı sıra mezar başlarındaki kaba su doldurulması, mezar üzerine şekerleme türü yiyecekler veya buğday ve bulgur bırakılması yaygındır. Bu uygulama mezar üzerindeki yiyecek ve suyu kuşların yemesi ve içmesiyle mezarda yatana sevap kazandırmaya yönelik olarak yapılmaktadır.

Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Uşak ve çevresinde ölmüş bir yakınını rüyasında gören bir kişi, ölünün kendisinden hayır istediğine inandığından dolayı komşulara ve çocuklara şekerleme türü yiyecek dağıtır.

Kaynak: Türk Halk İnanışlarında Yiyecek ve İçecekler- Sami KILIÇ