Türkiye’nin Yeni Kültürü

Türk halkı iki oluşumun etkisindedir: Bunlardan ilki uzun süre devam etmiş ekonomik eşitsizliğin ve yoksulluğun sonucudur. Halkın kendi yaşama düzeyinde önemli bir gelişmeyi olağan şartlar altında gerçekleştirmesinin zorluğudur.

İkinci oluşum ise 1960-1970 döneminde ekonominin bünyesiyle ilgilidir. Kapasitesinin altında üretim yapan bir imalat sanayii dar piyasada müşteri edinmek amacıyla kendi içinde amansız bir rekabete girişmiştir. Kâr çok büyük fakat alıcı sayısı küçüktür. Kâr öylesine büyük ki, satışlarda sağlanacak ufak bir artış, yapılan bütün reklam masrafını karşılıyor. Ve müşteri öyle az ki, sadece aynı malın üreticileri kendi aralarında rekabet etmiyor. Aynı zamanda değişik mal imal eden ayrı işkolları da birbiriyle yarışıyor. Çünkü şimdi buzdolabı alan bir vatandaş dikiş makinesini ya da elektrik süpürgesini mutlaka başka mevsime bırakacaktır. Evine radyo alan şoför yeni lastik almayı sonraya erteleyecektir, vb.

Toplumdaki gelir dağılımının eşitsizliği, gelir artışının yetersizliği ve imalat sanayiinin bozuk düzeni birleşince, ortaya kendi varlığının çok ötesinde etkilere yol açacak olan yeni bir unsur, toplumdaki bütün yozlaşmayı yansıtan sakat bir dinamik çıkmaktadır: Lotaryacılık…

Gerçekten de, 1960-1970 döneminin harika buluşu, lotaryacılık olmuştur. Haberleşme araçlarının gelişmesiyle beraber Türk halkı sürekli olarak yeni kolaylıkların, başka hayat düzeylerinin adını işitmekte, resmini görmekte, özlemini duymaktadır. Oysa bu özlemlerini karşılayacak imkân mevcut düzende hem yoktur, hem de kolaylıkla olmayacağını halk bilmektedir. Müşterilerin bu niteliğini piyasa çok iyi değerlendirmektedir. Sürekli yaptığı ‘al, gene al, onu da al’telkinini güçlendirmek için bu kez ‘eğer malımı alırsan şunu da bedava kazanırsın’ şeklindeki yeni bir taktiğe başvuracaktır. Bu taktiğin elverişli koşullar çerçevesinde iyi sonuç vermesi üzerine Türkiye insanı korkunç bir beyin yıkama ameliyesinin hedefi olacaktır. Bütün haberleşme araçlarıyla sürekli olarak ona bir koyup üç alması söylenecek; insanlar gazoz içip Anadol kazanacak, kupon biriktirip kat sahibi olacak; bankaya para yatırıp milyon vuracaklardır…

Geleneksel kültürün hücumlara hedef olduğu, Batıdan ithal edilenin ise ancak soysuzlaşmış biçimde Türkiye’de uygulanabildiği bir kültürsüzleşme ortamında, ekonomik ve sosyal dengesizlik toplumun değer yargılarında yer yer yansımaktadır. Hâkim zümrelerce halka uygulanan bir koyup üç alma şartlanması, giderek günümüzün kültürü niteliğini almış ve toplumdaki iki yüzyıllık çürümenin genel bir ifadesi olarak insanların davranışlarını ve dünya görüşünü etkilemeye başlamıştır. Soysuzlaşmış yeni kültürün Türk halkına temel öğretisi her şeyi talihe bırakmıştır. Her şey, bazı malların alınmasıyla kanlanabilecek lotarya programlarına bağlıdır. Halkın genel yoksulluğu oranında bu telkinin gücü artmaktadır. Kitlelerin özlemleriyle beslenmektedir. Emeğiyle yükselmekten, kendi çerçevesini aşmaktan fazla ümitli olmayanlar, telkinleri kabullenmeye zaten hazır durumdadırlar. Ters ve soysuzlaşmış değer yargılarından meydana gelen bir kültürsüzleşme süreci bu ortamda gelişmeye ve kendini benimsetmeye başlamıştır. İnsanları adeta kumara yönelten, kesin bir ümitsizlikten doğacak sert tepkileri neden ben de zengin olmayayım aldatmacası yaratarak yumuşatmaya çalışan; ‘maçayı bulup parayı almayı’ telkin eden bir piyango kültürüdür bu…

Kapitalistleşme sürecinin eşiğinde iki yüzyıl dolaşan ve bu sürece geç girip içinde bocalayan bir toplumda, olağan bir sonuçtur piyango kültürü. Bütün kültür oluşumları, bir bakıma, hâkim zümrelerin ve çıkarların yansımasıdır. Türkiye’nin hâkim zümre ve çıkarları, iki yüzyıldır hangi özellikleri taşımışsa kültürün de aynı özellikte olması doğaldır.

Türkiye’nin temellerindeki bir bozukluğun ekonomik yapıdan toplumun kültürüne kadar uzanan sonuçlarını gözden geçirmeye çalıştık. Ortaya çıkan tablo hayli karanlık oldu. Ne var ki Türkiye’nin geri kalmışlığı öteki ülkelerin geriliğine benzememektedir. Bir zamanlar çağının en önde medeniyetini kurmuş, köklü kültürünün izlerini hâlâ kaybetmemiş, yüzyılların  birikimini bünyesinde taşıyan bir toplumun adeta zorla geri bırakılmışlığıdır bu. Meseleye nereden bakarsak bakalım, Türkiye’ninkı imtiyazlı bir geri kalmışlıktır…

Kaynak: İsmail Cem- Türkiyenin Geri Kalmışlığının Tarihi