Abbasi Sanatı ve Mimarisi (Abbasi Dönemi Eserleri)
Abbasi Sanatı ve Mimarisi, Abbasiler Döneminin Önemli Eserleri
Abbasiler dönemi, İslam İmparatorluğu’nun en parlak dönemidir. Bu dönemde hemen her bölge, bağımsız bir imar ve sanat merkezi durumuna gelmiştir.
Bu dönemde, gelişmiş bir edebiyat görülmektedir. Firdevs’inin Şehnamesi ve Hizami’nin Hamsesi, bu alanda iki örnektir. Bilim, fen ve müzik başta olmak üzere tüm güzel sanatlar büyük bir gelişme göstermiştir. Abbasîler döneminde, Antik Çağ bilimsel kitapları; Yunancadan, Süryaniceden, Sanskritçeden ve Farsçadan, Arapçaya çevrilmeye başlanmış, bu konuda ilgi giderek artmıştır.
Günümüzde Abbasiler döneminden kalma felsefe, gökbilim, tıp ve tarihle ilgili pek çok yazma bulunmaktadır. Asılları resimli olan bu kitapların çevirileri de resimlidir. Hatta Emeviler döneminde bir tür duvar süslemesi olan resim, Abbasîler döneminde kitap resmine dönüşmüştür. Bu durum, İslam kitap ressamlığının gelişmesine büyük ölçüde etken olmuştur.
Çeviri ve kitap resimlerinin yanı sıra bilinen eski ve güzel yazı türlerine kufi yazısı da bu dönemde katılmıştır.
IX. yüzyılda halifelerin oturmuş olduğu Samarra kentinde bulunan kalıntılar, Abbasî sanatının başlıca özelliklerini yansıtan belgelerdir. Abbasî sanatının mimarlıktaki en belirgin örnekleri olan camiler ve saraylar, yeni İslam sanatında İran katkısının önemini ortaya koyar. Melviye denilen, dıştan sarma bir rampa ile çıkılan minare tipinin en kusursuz örneği, dünyanın en büyük camilerinden olan Samarra Camii’ndedir. Samarra kentindeki saraylar, ağaç ve çeşmelerle kaplı iç avlunun çevresine yerleştirilmiş yapılar, Arap mimarlık üslubunun özelliklerini taşırlar. Doğal çevre koşullarına uyularak, o dönemde tonoz kullanımına başlanmış, daha sonra da İslam mimarlığının çok belirgin bir özelliği olan kemerin değişik biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yüzeyleri süsleme merakı duvar kaplamalarında belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır.
Halifelik 750 yılında Emevilerden Abbasilere geçince, merkez. Şamdan Bağdat’a götürülmüş ve böylece Sasanî sanatıyla sıkı bir ilişki kurulmuştur. Yüzyıllardır devamlı gelişen İran kültürünün etkisi altında İranlılaşma tehlikesiyle karşılaşan Abbasi halifeleri, Türkleri yardıma çağırmışlar, fakat bu kez siyaset, kültür ve sanat bakımından tam bir Türk egemenliği ortaya çıkmıştır. Böylece Abbasîlerle İslâm sanatına Türk etkileri girmeye başlamış ve sürekli bir gelişme göstermiştir. Müslümanlığı kabul eden Türkler, Asya’dan devamlı batıya doğru akmışlar, bu gelişleriyle mimari, resim, süsleme ve el sanatlarında gelişimi sağlayarak yeni olanaklar yaratmışlardır.
Harun Reşit zamanının bin bir gece masallarındaki Bağdat’tan bugün bir şey kalmamıştır. Halife Mansur, 762-766 yılları arasında Dicle kenarındaki ilk başkenti Bağdat’ı şehircilik bakımından bir yenilik olarak daire biçiminde kurdurmuştur. Dairenin ortasında cami ve saray bulunuyordu. Bütün bunların dışında Abbasîler devrindeki en önemli olay, Bağdat’ın kuzeyindeki Dicle kenarında, 838-883 yılları arasında 50 yıl kadar başkent olan Samerra’nın kuruluşudur.
33 kilometre uzunluğunda geniş bir alanı kaplayan Samerra, dünyanın en büyük kentlerinden biriydi. Nüfusu çok kısa bir süre içinde bir milyona ulaşmıştı. Burada 1911-13 yılları arasında Almanlar, 1936 da Irak hükümeti tarafından yapılan kazılar sonunda, Abbasi sanatına ait kıymetli eserler, camiler, saraylar, evler meydana çıkarılmıştır. Bütün bunların yanı sıra Samerra’da şehirciliğin gerektirdiği her şeyin düşünülmüş olduğu görülmektedir.
Bu devrin en büyük eseri, halife Mütevekkil tarafından 848-852 yılları arasında yaptırılan, 240 x 156 metre boyutlu, içinde 150.000 kişinin rahatlıkla namaz kılabileceği Mütevekkiliye ya da ikinci adiyle Büyük Camidir. Bugün yalnız çevresini kaplayan duvarlar ve malviye denen minaresi kalmıştır. Bu minare Babil’in basamaklı ziguratlarını anımsatmakta, spiral minareye dışarıdan rampalarla çıkılabilmektcdir.
Aynı halife tarafından yaptırılan bunun bir diğer benzeri, daha kuzeyde, 861-62 tarihli Ebu Dülef camiindedir. Onun da minaresi Mütevekkiliye camiindeki gibidir. Bunların üçüncü Örneği Mısır’dadır. Abbasîler devrinde Mısır’da ilk Türk devletini kuran Tulunoğlu Ahmet‘in, eski Kahire’de 877-879 yılları arasında yaptırdığı Tolun camii, Samerra geleneğinde bir yapıdır.
Dünyanın en büyük kentlerinden Samerrada dinsel yapılar yanında saraylar, gerek kapladıkları alan, gerek içlerindeki süslemeler yönünden Sasanî saraylarını gölgede bırakacak niteliktedir. Bunların yanı sıra Kerbclâ yakınında. IX. yüzyılda yapılan Uheydir sarayı da diğerleri kadar önemle üzerinde durulacak bir yapıdır. Bu saray, planı bakımından ilk bakışta Emevilerin Meşetta sarayını anımsatmaktadır. Ortada giriş kısmı, sonra tören avlusu ve daha sonra kabul salonları gelmektedir.
Halife Mütevekkili’nin 854 tarihinde yapardıığı Balkuvara sarayı. Dicle nehrine teraslar halinde inmektedir. 1250 metre uzunluğunda bu büyük eserin asıl saray kısmı 460 x 575 metre büyüklüğündeydi. Kazılarla ancak bir kısmı çıkanlabilen bu saray, halifenin oğlu Mutez’in sünnet düğünü için yapılmıştı.
Tören salonları büyük avluları, polo oynamak için alanları bulunan bu sarayın, ayrıca Dicle’ye doğru uzanan bahçelerinin ortasında bir de havuzu vardı. Samerra’riaki Balkuvara’nın dışında büyük Ölçülerde yapılmış, daha birçok saray bulunmaktadır. Bunlarda da genellikle duvarlar süslemelerle bezenmiş ve çeşitli üslûplar kullanılmıştır. Saraylardan evlere kadar devamlı kullanılmış bulunan bu üslûplardan biri, özellikle Türkler tarafından doğudan buraya getirilmiştir. Duvar resimlerinde görülen tipler de Türk tipleridir.
İslâm sanatında ilk türbe de yine Samerra-da yapılmıştır. Bu türbe. Kubbet-ül-Süleybiye adını taşır. Hazreti Muhammet ve diğer halifeler kendilerine türbe yaptırmamışlardır. İslam kaynakları halife Mutasım, Mutez ve Muhtedi’nin bir türbede yattıklarını yazarlar. Bunun içinde de üç mezar vardır. Mutasım 862’de öldüğüne göre bu yıllarda yapılmış olmalıdır.
Samerra ayrıca keramikleriyle de ün salmıştır. Daha Önce cam üzerine yapılan ve çok pırıltılı bir görünüm veren tekniğe, perdah tekniği adı verilir. Bu teknik ilk defa Samerra’da kullanılarak, keramik sanatında İleri bir adım atılmıştır.
Bağdat ve Samerra’nın dışında Abbasiler zamanında İran’da da büyük camiler yaptırıldı Fakat dayanıksız malzemeden yapıldıkları için yıkılıp gittiler. VIII. yüzyılın son yarısından kalma Damgan camii. İran’daki en eski örnektir. Silindirik minaresi. Selçuklular devrinden kalmadır. İsfahan’ın doğusunda. X. yüzyıldan kalma Nayin camii, alçıdan yapılmış süslü mihrabıyla önemli bir yapıdır. Abbasi yapılarında genellikle tuğla kullanılırdı. Bu. taşın çok az bulunduğu bir yöre oluşundan ileri gelmektedir.
İslâm sanatının kişiliğinin belirmesi Abbasilerle ortaya çıkmış, bu gelişmede Sasani ve Türk sanatının etkileri olmuştur. Süsleme sanatında beliren yenilikler, mimarîye bağlı ya da bağımsız olarak büyük bir canlılık göstermiştir. Bütün yönleriyle bu devir sanatı. İslam sanatının oluşumu ve gelişimi için atılımlarla doludur.
Emevi devrinin araştırma ve bileşime gitme eğilimi. Abbasilerle belirli bir üslûba ulaşmış, bu arada doğu dünyasıyla ilişkiler kurulmuş, yeni beslenme ve gelişme kaynaklan bulunmuştur.