Dini KonularGenel Kültür

Cehennem Nasıl Bir Yer? Dinlere Göre Cehennem Algısı

Yaşanılan dünya, öte dünya; günah işleyenlerin öte dünyada cezalandırılacaklarına inanılan yer olan cehennem kavramlarının yazısız halklar da denilen ‘ilkel’ kabilelerden başlayarak ortaya çıktığı bilinmektedir.

Sümer, Babil, Asur, Hitit gibi eski Mezopotamya kavimlerinin inancına göre, insanlar öldükten sonra dünyanın batısında yer alan ve yedi kapı ve yedi sur ile çevrili bir yere giderler. Kötüler, bu yerde Kigalu’da (cehennem) cezalandırılırlar. Kigalu’nun kralı Nergal ve kraliçesi Ereşkigal’dir. Kigalu, içinden kurtulunamayan, karanlık bir yerdir; ölüler her tarafı tozla kaplı ve karanlık olan bir zeminde otururlar; canlılar mezarlarına yiyecek ve içecek bir şey bırakmamışlarsa, bulanık, kirli bir suyu içer, karınlarını toprak parçalarıyla doyururlar. Kigalu’da en çok arkalarında çocuk bırakmayanlar ve ölüsü gömülmeyip ortalıkta kalanlar ceza görürler.

Eski Mısır’da önceleri ölülerin çok uzak bir ülkede, sonraları gökyüzünde oturduklarına inanılırdı. Daha sonraları, ölenlerin doğa ve ölüler tanrısı Osiris’in dünyasına gittiklerine inanıldı. Burada, ölüyü gerçek tanrıçası Maat içeri alır, çakal başlı Anubis ile atmaca başlı Horus, ölünün yüreğini tartarak günah ve sevaplarını ölçer; yazıcı tanrı Thot da durumu Osiris’e iletirdi. Ölü, çevresinde 42 yargıcın yer aldığı Osiris’ in karşısına çıkarılır, kendini savunur, eğer yalan söylerse cehennem azabına hüküm giyer, doğru söylerse kurtulurdu. Veda dininde cehennem, ölüler ülkesi olarak tanımlanan Narakada’dır. Ölülerin sevap ve günahları burada tur terazide tartılır. Günahkârlar süresiz azap çeker.

Budacılık inancında cehennem çok sıcak ve çok soğuk bir yerdir. Günahkârlar, burada günahları oranında ceza çektikten sonra, yeni bir bedende yeniden doğarlar. Brahmacılıkta cehennem, tanrı Yama’nın yeraltı ulkesindedir ve yedi tanedir. Bunların her birinde değişik nitelikteki suçlular cezalandırılır. Ceza tamamlandıktan sonra ruh, başka bir bedene göçmek için Samsara bölgesine gider.

Çeşitli Çin inançlarına cehennem kavramı, budacılık aracılığıyla girmiştir. Japonlar’ın şinto inancında Cigoku ve Yo mo ya da Yomu çu kuni adıyla iki ayrı cehennem vardır, iki cehennemin tanrısı da Susanoo’dur. Üstün kişilerinkiler dışında bütün ruhlar yeraltı dünyasına gider. Cehennem ya eziyetli bir yaşam sürülen ve yeryüzünü andıran bir yer ya da bir çirkef kuyusudur.

Eski Yunan’da kötülerin Hades ya da Tartaros denilen cehennemde cezalandırıldığına inanılırdı. Romalılar da, cehennemi bir yeraltı dünyası olarak düşünmüşlerdi ve inançlarına göre orada Manes denilen gezgin ruhlar dolaşırdı. Romalılar cehennemi, Orhus ve Dispater’in yönettiğine inanırdı. Eski germen inancında tanrıça Hel, ölüler dünyasını yönetirdi. Hel’in ülkesinde, kötülere ve günahkârlara cehennem köpeği Garm sürekli işkence eder, böylelikle ayrıca içinde bıçaklar bulunan kuyulara düşerek acı çekerlerdi.

Eski Kelt kavminde ise, ölüm korkusu ve cehennem kavramı yoktu. Aztekler’in inançlarında, yaşlılık ya da hastalık nedeniyle ölenler, yeraltı dünyası olarak tasarlanan cehenneme giderlerdi. Nasaroya ya da Mandaya denilen Sabiiler’e göre, insanın ruhu bedenden ayrıldıktan sonra çetin ve uzun bir yolculuğa çıkardı. Bu yolculukta ruh, yedi ya da sekiz gezegenden (gözetleme istasyonu) geçmek zorundaydı. Gezegenlerin hepsi kötü huylu, ışık düşmanıydı; şeytan ve cinlerle doluydu. Bunlar, yolculuğa çıkmış olan ruhları engellemek için çaba gösterirler, günahkâr ruhları yakalayarak onlara eziyet, işkence ederlerdi, iyi ruhlarsa işkence ve eziyetten kurtulurlardı. Sabii olmayan, başka dinden olan ruhların hepsi, cehennemi andıran birer ara ülke olan gezegenlerde kalırlardı. Kötü ruhlar cezalarını tamamladıktan, iyi ruhlar da gezegenleri geçtikten sonra ışık elçileri tarafından ışık âlemine (cennet) götürürlerdi.

Zerdüştçülük (mecusilik) inancında, ruh öldükten sonra dördüncü günün sabahı öte dünyaya (ahiret) göçerdi. Eğer ruh, kötü ve kâfirse, dünya ile ahiret arasındaki Çin-vant ya da Sinvant’ın (ayrılık köprüsü) altındaki cehenneme düşerdi.

Mani inancına göre, tanrısal yargılamayla iyiler ve kötüler birbirinden ayrılırdı. Mani inancına göre, İsa, kısa bir süre dünyaya egemen olduktan sonra, seçkinlerle birlikte dünyadan yeniden ışıklar âlemine dönecekti. Geriye kalan iyiler, Adrias denilen yerde toplanır ve onlar da ışıksal bir güçle gökyüzüne (cennet) yükselirlerdi. Bütün bunlar bittikten sonra Dünya kendisini yok edecek; kötüler, lanetliler ve cinler Bolos’a (cehennem) atılacaklardı. Bolos, kozmik bir mezar; derinliği, biçimi olmayan, her yanı dev bir kaya parçasıyla örtülü karanlık bir yerdi.

Musevilerde ilk zamanlarda iyi ya da kötü bütün ruhların, aralarında herhangi bir ayrım olmaksızın, dünya yaşamının uzantısı olan bir yeraltı ülkesinde (Şeol) oturduklarına inanılırdı. Babil esaretini (İ.Ö. 597 – İ.Ö. 538) izleyen yıllarda, İran inançlarının etkisiyle museviler, Şeol da kötü ruhların işkence görerek cezalandırılırken, iyilerin ödüllendirildiğine inandılar.

Hıristiyanlıkta cehennem, Tanrı tarafından lanetlenenlerin öldükten sonra cezalandırıldıkları yer ve Tanrı’yı yadsıyanların içinde bulundukları durum anlamlarına gelir. Hıristiyan ilahiyatı ise cehennemi, kurtarılmaları için İsa’nın gelmesini bekleyen ruhların toplu olarak bulundukları yer olarak tanımlar.  Hıristiyan inancına göre, cehennem kükürt ve ateş doludur ve burada şeytan, mutlak olarak egemendir. Günahkârlara bedensel işkence yapıldığı gibi, Tanrı’yı sonsuza kadar görememeleriyle manevi azap da çektirilir.

Aslında günümüzde gitgide terk edilen, geçmişte, sonsuz cehennem, şeytanlar, lanetlilerin yazgısı üzerine kurulu bu sistem, katolikliğe aittir. Protestanlarda cehennem sözcüğü uzun süreden beri Tanrı ile ilişki kuramayan ruhların durumunu belirten simgesel bir anlam taşıdığı gibi, bu kavramın hiç yer almadığı bazı hıristiyan tarikatlar da vardır. Müslümanlığın kabulünden sonra Kutadgu Bilig,’ Divanü lûgatit-Türk ve türkçeye çevrilen Kuran’ larda cehennem sözcüğünün karşılığı olarak “tamu” sözcüğü kullanılmış olmakla birlikte, şaman inancında bu sözcükle anlatılması amaçlanan bir cehennem kavramı yoktur. Cehennem inancı, en canlı ve çarpıcı anlatımını müslümanlıkta bulmuştur.

Kelam bilginleri, müslümanlığın genel ilkelerini üç ana noktada toplarlar: Allah’a, Hz. Muhammet’in peygamberliğine ve içinde cehennemin de yer aldığı ahirete inanmak. Kuran, Peygamberin beşir (cennet nimetlerini müjdeleyici) ve nezir (cehennem azabı ile korkutucu) olduğunu sık sık belirtir. “Cehennem” sözcüğü Kuran’da 76 kez geçer. Nar (ateş) sözcüğü de aynı anlamda 124 kez kullanılır. Kuran’da bunun dışında cehennem, lezâ (alevli ateş), hutame (tutuşturulmuş ateş), sair (yanan ateş), sakar (kızıl ateş), cahim (şiddetli ateş) ve hâviye (hararetli ateş) gibi sözcüklerle de anılır.

Kuran’a göre, cehennemin 7 kapısı vardır. Bazı tefsirciler, Kuran’da cehennemi belirlemek için geçen sözcüklerden her birinin, cehennemin bir derecesi ya da katı olduğunu öne sürerlerken, bazı tefsirciler de bu sözcüklerin, cehennemin farklı anlatımları olduğunu savunurlar. Ehli sünnet bilginleri, Kuran’ın zahiri (dış) anlatımına dayanarak, cehennem azabının hem maddi hem de ruhsal olacağını belirtirlerken; özellikle islam filozofları ve batıniler, insan bedeninin öteki bütün maddesel ve dünyasal varlıklar gibi çürüyüp yok olacağını, bu nedenle cehennem azabının yalnızca ruhsal ve manevi olacağını savunarak ilgili ayetleri bu yolda , tefsir etmişlerdir. Ehli sünnet bilginleri, Kuran’da geçen Hz. Âdem ile Havva’nın cennetten çıkarılmaları olayında, Kuran’ da cennet ve cehennemle ilgili olarak geçmiş zaman kipleri kullanılmasından hareketle, cennet ve cehennemin önceden yaratılmış olduğunu belirtirken, mutezile mezhebinden bazı bilginler, bunların, kıyametin kopmasından sonrâ yaratılacağını ileri sürmüşlerdir.

Cehmiyye mezhebi, Allah’tan başka her şeyin yok olacağını belirten ayete dayanarak cennet ve cehennemle bu yerlerdekilerin günün birinde yok olacağını savunur. Buna karşılık islam tefsircilerinin çoğunluğu, Kuran’da sık sık geçen “onlar orada (cennette ya da cehennemde) sonsuza kadar kalırlar” anlamındaki ayetleri kanıt göstererek, cennet ve cehennemin sürekliliğini öne sürerler. Bazı bilginler de “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır” anlamındaki ayete dayanarak günün birinde cehennemde kimsenin kalmayacağı umudunda olduklarını bildirirler.

 

İlgili Makaleler